Türkiye'yi nelerin beklediğini daha da iyi anlamak için Fehim Taştekin'i okumak şart
Fırat’ın
doğusunda Türkiye’yi ne bekliyor?
ABD kısa
sürede Kürtleri ikinci kez yarı yolda bırakıyor. İlki 2017’de Irak Kürdistan
Bölgesi, bağımsızlık referandumuna gittiğine pişman edilirken yaşandı. Şimdi
Suriye’nin kuzeyinde Ekim 2014’ten bu yana IŞİD’e karşı savaşta destek verilen
Kürtlerin bütün kazanımlarını sıfırlayacak bir harekâtın önü açılıyor.
ABD Başkanı
Donald Trump, Aralık 2019’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a söylediği,
“Çekiliyoruz, Suriye sizindir” sözüyle kayıtlara geçen ama hayata geçirilmeyen
ilk çekilme beyanında olduğu gibi önceki günkü telefon görüşmesinde de
Türkiye’nin önünden çekilme kararı verdi. Pentagon ve Dışişleri bihaber!
Eylül
sonunda bu yeşil ışığı almak için New York’ta Trump’la görüşmeyi çok önemseyen
ama randevu alamayan Erdoğan, baskı mekanizmasında ısrar ederek nihayetinde
amacına ulaştı. ABD’ye rağmen değil ABD’nin rızasıyla tek taraflı operasyon
başlayacak. Eğer Trump sözünden tekrar dönmezse.
Astana
ortakları Rusya ve İran’ın da gösterdiği muğlak esneklik Erdoğan’ın işini
kolaylaştırdı. Ankara’da 16 Eylül’de yapılan son üçlü zirvenin sonuç
bildirisindeki ifadeler, müdahaleye ilişkin çekincelerin rafa kaldırıldığı
izlenimini veriyordu: “Liderler terörle mücadele bahanesi altında yasadışı öz
yönetim girişimleri dahil yeni gerçeklikler yaratma çabalarını reddetmiş ve
Suriye’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü zayıflatmayı amaçladığı gibi
komşu ülkelerin ulusal güvenliğini tehdit eden ayrılıkçı gündemlere karşı durma
kararlılığını ifade etmiştir.”
ABD
bölgedeyken Fırat’ın doğusuna girmek Suriye ordusu ve müttefikleri için
‘imkânsıza yakın’ bir seçenekti. Son iki yılda Deyr el Zor ve Rakka
taraflarında ABD, Suriye ordusunu defalarca vurarak Fırat hattından uzak tuttu.
Sanki artık, “ABD’ye karşı Türkiye” seçeneği onların da işine geliyor. Rusya ve
İran açısından eğer ABD’nin bölgeden çekilmesini sağlayacak ve Kürtleri Şam’a
itecekse geliştirilen Türk müdahalesi makul karşılanabilir. Muhtemelen zımnî
rıza, bu kritik neticeyi alıncaya kadar geçerli. Türkiye’nin Suriye’de
hakimiyetinin genişlemesine ilişkin rezervler baki. O yüzden rıza gösterilse
bile müdahalenin sınırlı, kontrollü ve geri döndürülebilir olmasını temin için
belli şartlar konuşulmuş olmalı. Fırat’ın doğusunda Amerikan uçaklarına karşı
körleşen Rus radarları, muhtemelen Türk uçaklarını da görmeyecek. Ama angajman
kuralları bu minvalde nereye kadar işleyecek? Göz yumma siyaseti Fırat’ın
batısındaki cephelerde nasıl bir iş birliği getirecek? Yanıtlar beklemeyi
gerektiriyor.
Astana
toplantısına paralel Şam’ın Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) terör örgütü
ilan etmesi de, “Madem bizim ABD’yi bölgeden atmamız ve SDG’yi mevcut güç
dengesi içinde dağıtmamız zor o halde varsın Türkiye bunu bizim için yapsın”
beklentisine yatıldığını gösteriyordu.
Afrin’e
müdahaleden beri Rusya’nın, Kürtleri Şam’a itmek ve ABD’nin bölgeden çıkmasının
koşullarını yaratmak için kontrollü ve koşullu Türk müdahalelerine sessiz
kalabileceği öngörülüyordu. Sanırım gelişmeler bu öngörü çerçevesinde
ilerliyor.
Erdoğan
müdahale planına 2-3 milyon mültecinin döndürüleceği yerleşim merkezleri kurma
projesini de ekleyerek Avrupa’nın suskunluğunu ya da desteğini garantilemeye
çalıştı. Ne kadar işe yaradı bilmiyoruz ama AB bu süreçte var ile yok arasında
bir yerdeydi.
***
Türkiye’nin
ilk etapta Tel Ebyad (Grê Sipî) ve Ras’ul Ayn’a (Serekaniye) girmesi
bekleniyor. ABD ile kurulan Müşterek Harekât Merkezi sayesinde ağır silahların
çekildiği ve tahkimatın imha edildiği iki yer. Yani bir nevi mayınlardan
arındırılmış iki kapı.
Bu iki yere
intikalden sonra harekât nereye yönelecek? Erdoğan ile Trump arasında derinliğe
dair neler konuşuldu? Her şey çok belirsiz. Dün Trump fırtınalı havada,
“Çizilen çerçeveyi aştığını düşünürsem, Türkiye’nin ekonomisini yerle bir
ederim. Daha önce bunu yaptım!” tweet’iyle kendince bir sınır çekti. Peki, çizilen
çerçeve ne? Mesele sadece kimsenin kabul etmediği IŞİD savaşçılarının
bakıcılığını Türkiye’ye bırakmak mı?
Fakat Trump,
IŞİD üyeleriyle ilgili sorumluluğu Türkiye’ye bıraktıklarını söylediğine göre
çok da kilometrelerle ilgilenmiyor. IŞİD üyeleri ve ailelerinin tutulduğu
kampların en büyüğü El Hol’de. Haseke’nin güneydoğusunda bir yer. Harekât
Ras’ul Ayn’dan başlayacaksa El Hol’e kadar 140-150 km’lik bir yol var.
Nusaybin-Kamışlı’dan aşağıya da yaklaşık 96 km. Üstelik Haseke’yi de geçmeleri
gerekiyor. Ayrıca Haseke’deki hapishanelerde de IŞİD’in azılı kadroları
tutuluyor. Bu kentin bir bölümü Suriye ordusunun denetiminde. Coğrafyanın
detayları Trump’ın zihin atlasında yer almıyor. Umursamıyor da. Türkiye
maceraya bu kadar hevesliyken neden umursasın ki!
Erdoğan’ın
BM Genel Kurulu’nda tarif ettiği güvenli bölge sınırları temelde M-4 otoyolunu
esas alıyordu. 30 km derinliğinde, 480 km uzunluğundaki bu hatta Kobani, Tel
Ebyad, Serekaniye (Ras’ul Ayn), Dırbesiye, Amude, Kamışlı, Tirbespiyê
(Kâhtaniye) ve Derik (Malikiye) bulunuyor. Erdoğan’ın 2-3 milyon mültecinin
dönüşü için ikinci aşamada gözüne diktiği yer Deyr el Zor ile Rakka’ya kadar
iniyor.
***
Girilecek
alanın genişliği Kürtlerden gelecek direnişin boyutuna, Araplar ve diğer yerel
halkların tutumuna, Suriye devleti ve müttefiklerinin geliştireceği hamlelere
ve ABD’nin çekilme stratejisinin nasıl ilerleyeceğine göre değişiklikler
gösterebilir.
Her şeyden
önce Kürtlerin nasıl bir stratejiyle karşılık verecekleri önemli. Şimdiye kadar
SDG komutanları buranın Afrin’den farklı olacağını, herhangi bir yere müdahale
olursa bütün sınırların cephe hattına dönüşeceğini söyleyegeldi. İlk andan
itibaren bu deklarasyona göre mi hareket edilecek yoksa Tel Ebyad (Grê Sipî) ve
Ras’ul Ayn (Serekaniye) gözden çıkarılıp sonraki hamleler mi beklenecek? Ya da
kontrolün Suriye ordusuna bırakılması seçeneği mi devreye girecek? Rusya ve
İran’ın istediği bu.
Müdahale
Kürtlerin bütün kazanımlarını yok etmeye ve demografik yapıyı değiştirmeye
odaklı. Bu nedenle de Kürtler son savaşın kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Bu
seçenek savaşın yayılması ve sınırları aşması anlamına geliyor. Afrin’de bir
noktadan sonra yaşanan çekilme stratejisi, sivil halkı ve yerleşimleri koruma
refleksinin yanı sıra Fırat’ın doğusundaki kazanımları ve ABD ile ortaklığı
sürdürmeye odaklı bir yaklaşımın sonucuydu. Kürtler için feda edilebilecek
başka kazanım kalmadı.
Direnişin
boyutu bölgedeki Arap ve diğer halkların Kürtlerle ne kadar ortak hareket
edeceklerine de bağlı. Bu konuda da belirsizlikleri besleyen bazı faktörler
var.
ABD’nin bu
süreçte SDG ile ortaklığını ne denli sonlandıracağı da belirleyici etken. Beyaz
Saray’ın açıklamasına bakılırsa ABD operasyona destek vermediği gibi Kürtleri
de korumayacak. Peki, SDG’ye verilen ağır silahların kullanılmaması yönünde bir
tasarrufta bulunacak mı? Meçhul. Türkiye, ABD’den sadece yeşil ışık değil adeta
Kürtlerin elini kolunu bağlamasını da bekliyordu. Özellikle YPG’ye verdiği
silahları geri almasını istiyordu. ABD de bu silahların Türkiye’ye karşı
kullanılmayacağını taahhüt ediyordu. Geçen hafta konuştuğum Kürtler ABD’nin
sınırlı ve kontrollü bir çatışmayla hem Kürtleri hem Türkiye’yi kendisine
bağlama stratejisi güdeceğine inanıyordu.
***
Olası bir
müdahale farklı senaryoların devreye girmesine imkân verebilir.
Kürtlerin
Suriye ordusuyla ittifakı bunlardan birisi.
İkincisi SDG
içindeki YPG unsurları kuzeydeki cephe hatlarına çekilirse güneyde Arap
aşiretleri kontrolü ele almaya çalışabilir. SDG içinde birlikleri de olan bu
aşiretler için petrol itici bir motivasyon.
Üçüncüsü
IŞİD yeniden nüksedebilir.
Ve en
önemlisi Suriye ordusu hızla Fırat’ın doğusuna intikal edebilir.
Türkiye’nin
müdahalesini, Amerikan askeri varlığının sona ermesi, Kürtlerin elinin
zayıflaması ve Şam’a itilmesi bakımından işlevsel bulan Suriye ve
müttefiklerinin geliştireceği hamleler bu operasyonun sınırlarını tayin
edebilir. Fırat’ın batı yakasında Rusya’nın desteği ile Suriye ordusu şimdiden
Menbic’e girmek için pozisyon almış durumda. Fırat’ın doğusunda ise Rakka ve
Deyr el Zor taraflarında Suriye ve müttefik milis güçler aylardır hazır
bekliyor. ABD daha önce olduğu gibi bu güçlerin Fırat’ın üst tarafına geçme
hamlelerini kesmezse güneyden Türkiye’nin ilerleyişi karşısında bir ön alma
hamlesi gelişebilir.
Velhasıl bu
operasyonun önünde ciddi belirsizlikler dizili. Vadetmediği tek şey de barış ve
istikrar.
Yorumlar
Yorum Gönder