Kayıtlar

Mart, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yürek dayanmaz / Feyzi Hepşenkal

Resim
Milano’daki San Carlo Borromeo Hastanesi doktorlarından Francesca Cortellaro anlatıyor: “En zoru ne biliyor musunuz? COVID19 hastalarının yalnız ölmelerini görmek. Bilinçleri açık oluyor. Öleceklerini anlıyorlar. Veda istiyorlar. Son kez sevdikleriyle görüntülü görüştürüyoruz." Hani “Allah düşmanımın başına vermesin” denir ya, aynen öyle. Çok dramatik bir görüntü bu. Gerçekten, yürek dayanmaz. * * * Kabul edelim. İşin başında hafife aldık gelen felaketi. Kelle paça ile dut pekmezi ile günler geçirdik. Kara, hava, deniz sınırlarımızı “toptan ve çoktan” kapatmak gibi bazı önlemleri almakta “geç” ve hatta “çok geç” kaldık. Mangal partileri, asker uğurlama kalabalıkları olup bitiyor; ardından yasaklama kararı geliyor. Misal, pazaryerlerindeki tehlikeyi defalarca yazdım. Belediyeler “dezenfekte ediyoruz” türünden öte bir çare üretemiyor. AVM’ler insiyatif kullanan bazı firmaların mağazalarını kapatma kararlarının dışında, hâlâ açık. Maske gibi, dez

Karantina günlerinde yaşamak / Feyzi Hepşenkal

Resim
Genelde evden çıkmam. Bazen günlerce çıkmam. Fakat şimdi 10 dakika da olsa çıkmadan, kapının önünde de olsa bir ileri, bir geri volta yapamıyorum. Baskılanmaya karşı, paşa gönlümün isyanı herhalde! Korona günlerinde yaşamak, hiç bilmediğimiz bir tecrübe. Yazmak da öyle. Gözümüz her en ekranda gelişmeleri izlerken, bir başka konuyu yazıp, tartışmak tuhaf geliyor. Yoğunlaşamıyorum, elim gitmiyor. Önce ne yapmalı bu dönemde? * * * Sıralama malum: Kitap okumak, müzik dinlemek, spor (mümkünse yoga) yapmak, film izlemek… Gençlerin çoğu ise oyun peşinde. Telefonda, bilgisayarda, TV ekranında hiç bilmediğim uçan, kaçan, vuran, kıran yığınla oyun… Onlara virüsün bu türü maalesef çoktan bulaşmış zaten. Evde yaşamaya mecbur kalmanın en zor tarafı, uzun süre dip dibe oturmaya alışkın olmayanların birbirine sarması ki, aman ha. Böyle günlerde hoşgörü şart. Zorlanıyorsanız herkes başka bir odaya, en azından köşeye çekilsin; mutat zamanlarda buluşsun aynı y

Kim “ben oynamıyorum” diyecek? / Feyzi Hepşenkal

Resim
·          İngiltere Premier Lig, İspanya La Liga, Almanya Bundesliga, İtalya Serie A ve Fransa Ligue 1'deki maçlar iptal. ·          Portekiz, Hollanda, Belçika ligleri iptal. ·          Şampiyonlar Ligi, UEFA Avrupa Ligi maçları iptal. ·          Basketbolda EuroLeague iptal. ·          Amerika’da NBA iptal. ·          2. Dünya Savaşı sırasında bile oynanan Amerikan Kolej Ligi NCAA turnuvaları iptal. Hatta… Profesyonel Tenisçiler Birliği (ATP), tüm tenis organizasyonlarının koronavirüs salgını nedeniyle 6 haftalığına dondurulduğunu açıklamışken; Türkiye’de futbol ve basketbol liglerinin ısrar ve inatla sürdürülmesinin sebebi ne olabilir? Geçen gün TFF bir açıklama yaptı: “Seyircisiz oynama kararı, Bilim Kurulu ve Bakanlıkların üst düzey temsilcilerinin tavsiyesiyle alınmıştır. Bu kararla ilgili olarak tamamen Futbol Federasyonu üzerine odaklanılmış olmasının nedeni tarafımızca anlaşılamamıştır.” Ardından Bilim Kurulu üyesi Prof. Ateş Kara kibarca “yala

AVM ve pazaryerlerine DİKKAT / Feyzi Hepşenkal

Resim
Birkaç kişiden fazlasının bulunduğu mekanlar, ortamlar “olağan şüpheli” olunca, kararlar ve yasaklar da “kalabalığı dağıtma” üzerine yoğunlaşıyor. Dünyada dirayetle yönetilen her ülke, kimi çok katı önlemleri bile ciddiyetle uyguluyor. Mecburlar. Çünkü virüs amansız. Ülkemizde de her türlü kongre, seminer, vs yasak. Maçlar iptal veya seyircisiz. Kafeler, çay bahçeleri ve hatta suyun sabunun en bol kullanıldığı hamamlar dahi kapalı. Ya istisnalar? Olmaz mı! * * * Misal, AVM’ler. Şaşırtıcı değil. AVM sahipleri güçlü, etkili. Çoğunun patronu ya büyük müteahhit, ya siyasi destekli, ya holding sahibi. Onlar, kalabalıklardan besleniyor. Ve para kaybına tahammülleri yok. Millet bağırıyor: “AVM’ler de kapatılsın.” Duymuyorlar! Başkanlardan ricamdır… Bir diğer riskli alan pazaryerleri… Halk pazara gitmeye mecbur ve hatta mahkum. Bugün Çarşamba ya.. Ben de İzmir’in meşhur BOSPA’sını (Karşıyaka, Bostanlı pazarı) teftişe gittim. Ne iyi ki

Virüsten beteri de var! / Feyzi Hepşenkal

Resim
Önce Ümit Kıvanç yazdı “keşke -İngilizce bilen- herkes izlese ve biri çevirse, Amanpour’un Harari ile söyleşisi. Evrensel salgın olgusunun siyasi-toplumsal yönüne dair çok yararlı, çok kafa açıcı” diye. Sonra konferans tercümanı ve çevirmen Şebnem Kınacı “ben yaparım” diyerek, girdi devreye. Sonuçta ortaya, gerçekten de “ufuk ve zihin açıcı” bir söyleşi çıktı, dilimize çevrilmiş haliyle. Göreceksiniz ki, yaşanan kriz sağlık ve ölüm arasında değil yalnızca. İnsanın yakın gelecekte “özgürlüğü” ile de yakından ilgili. Harari’ye göre ise çözüm, öncelikle insanlara “doğru bilgi” vermede, “dayanışma içinde” hareket etmede ve “güven duygusunu” geliştirmekte. Dilerim, başarırız bunu. CNN İnternational’da ChristianeAmanpour sordu, Yuval Noah Harari yanıtladı… Amanpour: Birkaç ayda Çin’den Amerika’ya pek çok kişi kaybettik. Sizi en çok korkutan ne ya da en azından paniği durdurmak için ne olsun isterdiniz? Harari: Bence en kötü şey dünya genelinde gördüğümüz anl

Ey vatandaş, otur evinde / Feyzi Hepşenkal

Resim
Yanlış anladık yine. “Tatil” ve “izin” sözcüklerini duyunca, gezmeye, eğlenmeye, hoş beşe gittik hep birlikte. Kafeler, restoranlar, AVM’ler tıka basa dolu. Otobüs, metro, tramvay, vapur seferleri hınca hınç. Yaşlısı genci oradan oraya gidiyor. Tamam. Korkunun ecele faydası yok ama… Buna da “cahil cesareti” denir, be arkadaş. Anla artık. Memleketi yönetenler karar almakta acze düşmüş olabilir. Sen doğrusunu anla işte. Otur evinde.             * * * Yaşanan krizin boyutunu kavramak için, ateşin ille de ocağımızı yakmasını beklemek olacak iş midir Allah aşkına? Umreden gelir, binlerce insan. Bir kısmı sınırdan geçer, gider. Tepki, uyarı, feryat ayyuka ulaşınca; sona kalanlar için “toplu karantina” kararı çıkar. Gece yarısı öğrenciler dışarı atılır, yurt binalarına umreden gelenler alınır. Onlar da “ahır gibi yerlere konduk” diye basar çığlığı. Paradoksun dehşetine bakar mısınız! * * *                                Fed Başkanı J

Güvenmek istiyorum ama… / Feyzi Hepşenkal

Resim
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya güvenmek istiyorum. Hem öyle az buz değil, çok güvenmek istiyorum. Keşke istemekle olsa. Olmuyor ama… Güvenmekte zorlanıyorum. Zorlanıyorum çünkü 11 Şubat günü yüreklere nispeten su serpen “ulusa müjdesini” hatırlıyorum. Hani o, Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’ne bağlı uzmanların virüsün hızlı bir şekilde tespit edilmesi için hazırladıkları “yerli kit” ile ilgili verdiği müjdeyi. Sayın Bakan’ın, “Korona virüs tespiti için üretilen yerli kit 90-120 dakikalık sürede sonuç veriyor. Geçen hafta bu kit kullanılmaya başlandı” demesini… Hatta ertesi gün TBMM’de muhabirlerin sorularını yanıtlarken, “tanı kitini yurt dışına da satacaklarını” söylemesini… * * * Şimdi ise Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alpay Azap’ın Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamayı okuyorum ki… Durum azap verici. 83 milyonluk Türkiye’de koronavirüs testi yapılan insan sayısı, “bugüne kadar” sadece 4 bin kişi. Diğer yandan biliyorum ki, Güney Kore’d