AH ENFLASYON, SEN NEYMİŞSİN!
Nedir enflasyon? Güncel tartışmanın konusu olan “sebep mi, sonuç mu” tartışmasından mı ibarettir? Yoksa 2012 Ağustos’unda yıllık enflasyonun yüzde 8.88’den, 2022 Ağustos’unda yüzde 79,60 veya yüzde 176’ya yükselmesi midir?
Tüm
tartışmalar bir yana, kimsenin savunamayacağı, her ocağa incir ağacı diken,
gerçekten dehşet bir durum yaşanan.
“Dehşet”
demişken, çok daha dehşetli manzaralar da var elbet.
Birinci
Dünya Savaşı’nın mağlubu Almanya’da, Ekim 1923’e gelindiğinde yüzde 29 bin 500
seviyesine yaklaşan enflasyon, günlük 20.9’luk bir orana denk geliyor ve ülkede
fiyatlar her 3-4 günde ikiye katlanıyordu.
Sean
Lang, “Avrupa Tarihi” kitabında o dönemi şöyle anlatıyor:
“1923'te,
Alman sanayisi durmuşken Alman markı çöktü. Enflasyon bir sorundu, fakat mark
artık her saat değer kaybediyordu. Almanlar bu durumda yapılabilecek en kötü
şeyi yaptılar; daha fazla parayı daha büyük banknotlar halinde bastılar; bir
milyon mark, bir milyar mark, bir milyar trilyon zilyon mark. Durum saçma bir
hal aldı; bir bavula aldığı kadar banknot doldurabilirdiniz, fakat bu kadar
paranın değeri size ancak bir fincan kahve ya da tramvay bileti alabilirdi.
Ülke çıldırmıştı.”
Hele 1946 yılının Macaristan’ı…
Fiyatların
her 15 saatte iki misli artışı karşısında, insanlar kim bilir insanlar hangi
ruh halindeydi? Delirmişler miydiler, herkes sokağın orta yerine yuvarlanmış,
katıla katıla gülüyor muydu, kim bilir?
OSMANLI’NIN DA BELASI
Enflasyon, Osmanlı döneminde de başa bela olmuştu.
Şevket
Pamuk, “Osmanlıda Enflasyon” kitabında diyor ki:
“Osmanlı
akçesinin gümüş içeriği 15. yüzyılın ortalarında yaklaşık 0.9 gramdan 19.
yüzyılın ortalarında 0.0083 grama gerilemiştir. Bir başka deyişle para
biriminin gümüş içeriği 100 kattan fazla azalmıştır.
Enflasyonun doruğa çıktığı 1917 yılında fiyatlar yaklaşık yüzde 600 arttı. Buna karşılık ücret ve maaşlardaki artış çok sınırlı kaldı. Pek çok kentte halk Birinci Dünya Savaşı yıllarını açlık ve kıtlığın sınırlarında geçirdi.”
Savaş
zamanları her zaman, her yerde çok daha kötüdür zaten.
Yılmaz
Özdil de, “Son Cüret” kitabında yazmıştı ya…
“Un
yoktu, ekmek sıkıntısı baş göstermişti.
Karaborsa
başlamıştı.
Şekerin
kilosu 10 kuruştan 250 kuruşa fırlamıştı.
Enflasyon
uçuyordu.
Düyun-u
Umumiye’nin fiyat endeksine göre, son beş yıl içinde… Yumurta 11 kat, patates
15 kat, kömür 20 kat, soğan 25 kat zamlanmıştı.
Birinci
Dünya Savaşı’nda 15 liraya aylık geçimini sağlayan dört kişilik aile, şimdi 180
liraya ay sonunu getiremiyordu…”
Plağı tersine çevirirsek, enflasyonun sözlük anlamıyla “şişme” halini, Stephen W. Hawking “Büyük Sorulara Kısa Yanıtlar” kitabında şöyle anlatıyor:
“Evren'in
sürekli genişlemesi, şişme (enflasyon) olarak bilinir ki bu süreç; bizi sürekli
mağdur eden fiyatların şişmesinden farklı olarak, evren için iyi bir şeydir.”
Şişmeden
hareket edersek, balonu şişirmek, kor halindeki camı üfleyip, şişirip şişeye
dönüştürmek de iyidir!
Ya başka, var mı aklınıza gelen iyi bir şey?
NASIL
BAŞLADI BU HİKAYE?
Geo. W. Armstrong, “Dünya İmparatorluğu” kitabında “Enflasyon MÖ 594'te Solon tarafından kullanılmış bir yöntemdir. Bundan 1000 yıl sonra Justinyen aynı yöntemi kullanmış ve Roma İmparatorluğu'nun ömrünü 500 yıl uzatmıştır” diyor ki…
500
yıl mı?
Eyvah!
Bir de
enflasyonun insan hayatına girip, kendini tanıttığı anlar var.
Tufan
Türenç 1988 yılındaki bir yazısında, enflasyonla nasıl tanıştığını kaleme
almıştı:
“Çocukluğumda
evdeki büyüklerden 5 kuruş kapar kapmaz soluğu karşıdaki manavda alırdım.
Manava
parayı verir, meyve isterdim.
O da
bana mevsimine göre ya bir avuç kiraz, ya iki elma veya armut, ya koca bir
şeftali veya beş altı kayısı, erik verirdi.
Bir
gün yine avucumda 5 kuruşla manava koştuğumda büyük bir hayal kırıklığına
uğradım.
Manav
parayı almadı ve ‘Artık 5 kuruşa bir şey yok’ dedi.
Şaşkın
şaşkın ‘Ama neden?’ diye sordum.
‘Zam
geldi de ondan’ diye yanıtladı.
İşte
benim adını sonradan öğrendiğim enflasyonla tanışmam böyle oldu.
Ondan
sonra da yakamı bu beladan hiç kurtaramadım.”
MİZAHIN ACI HALİ
Enflasyon nedir, sorusuna Ümit Yaşar Oğuzcan şu yanıtı veriyor:
“Paranın
günden güne değer yitirmesine ve ilgililerin lafı güzafla geviş getirmesine
denir.”
Ve
sonra, harika bir dörtlük patlatıyor:
“Sayende
kuşa döndü paralar enflasyon
Kapanmadı
açtığın yaralar enflasyon
Götürdün
elimizde, avcumuzda ne varsa
Hiç
doymak bilmez misin canavar enflasyon"
Can
Yücel ise sanki cevap veriyor ona:
“Ahtapotun
kendi ayağını yediği
Hep o
mart ayı
Kıtlık
Enflasyon”
Muzaffer İzgü de, “Bir Namussuz Aranıyor” kitabında yıllar öncesinden bugünü yazmış yine:
"Bunca
pahalılık, bunca enflasyon, bunca işsizlik varken halk elbette bir şeylerle
oyalanacak. En güzel oyalama taktiği bu. Ayı nerede? Ayı ne yapacak? Her gün
gazetelerde, televizyonda ayı. Halka pahalılık, işsizlik ve enflasyon
unutturulmaya çalışılıyor.
Ve Hakan Günday, demiş ki “Piç” kitabında:
“Saatlerce sokakta yere bakarak yürüdüm. Hiçbir şey bulamadım. Ne bir cüzdan, ne bir bozukluk, ne de altın bir zincir. Artık kimse bir şey düşürmüyor herhalde. Ya da bir ülkede enflasyon yükseldikçe yerçekimi azalıyor.”
EZCÜMLE, ENFLASYON KÖTÜDÜR
Ve de daha
fazla “iş işten geçmeden” kulak verin şu sözlere, şu seslere.
“Tarihçilerin
Kutbu” kitabından, Halil İnalcık:
- Biliyor
musunuz, Türkiye’de tüm kuruluşları, bankaları ve kişileri çökerten, yanlış
yola götüren ana sebep nedir: Enflasyon!
Wilhelm
Reich’in “Dinle Küçük Adam” kitabından:
- Varlığıyla
övündüğüm uygarlık, enflasyon nedeniyle çöküyor. Milyonlarca insan yiyecekten
yoksun, ölüm açlığı içindeler, birbirlerini öldürüyor, çalıp çırpıyor,
insanlıktan çıkıyorlar. Umutlarını yitirdiler. Ne yapmalıyız?
Murray
N. Rothbard’ın “Yasal Kalpazan” kitabından:
- Enflasyon
devletin, halkın kaynaklarına el koyabilmesinin güçlü ve sinsice bir yolu,
vergilemenin ise daha az acılı ama çok daha fazla tehlikeli bir formudur.
Elias
Canetti’nin “Kitle ve İktidar” kitabından:
- Enflasyon,
insanların ve para birimlerinin birbirleri üzerinde tuhaf etkilerinin olduğu
bir cadı kazanı olarak adlandırılabilir. İnsanların hepsi, hep birlikte
enflasyonun merhametine kalmışlardır ve kendilerini eşit derecede değersiz
hissederler.
Stefan
Zweig’ın “Sahaf Mendel” kitabından:
- Enflasyon
nedeniyle adice aldatılan, bir lokma ekmek karşılığında yüzyıllık aile
yadigârlarını satan çok insan gördüm.
Necib
Mahfuz’un “Zaman ve Mekan” kitabından:
- Gençliğim
enflasyon içinde eriyip gitti...
Son
söz ise Uğur Mumcu’dan:
- Enflasyon yalnızca paranın değerini düşürmedi, fikir namusunu da yok etti ve ediyor...
Yorumlar
Yorum Gönder