Kayıtlar

Haziran 7, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Atarlar mı şimdi beni içeri? / Feyzi Hepşenkal

Resim
Uluslararası Af Örgütü’nden gelen e-posta, özünde ABD’de yaşanan son olayları konu alsa da; size, bana, aklında fikrinde “insan” olan, insana yapılan tüm kötülükler karşısında yüreği sızlayan her insana yapılan bir çağrı. “Bir polis memurunun yedi dakika boyunca duruşunu değiştirmeden, diziyle boynuna bastırdığı sırada George Floyd, ‘Lütfen, nefes alamıyorum!’ diyordu. Elleri kelepçeli bir şekilde yere yatırılan George ‘Ölmek üzereyim’ diye sesleniyordu. Polis memuru en sonunda dizini çektiğinde George’un bedeni hareketsizdi” diye başlayan çağrı metni, şöyle sona eriyor: “ABD’de George’un öldürülmesini protesto etmek için sokaklara çıkan ve yetkililerden yanıt talep eden insanlar ise polis baskısıyla karşılaşıyor. Hemen harekete geç ve ABD yetkililerine, George Floyd’un öldürülmesinde sorumluluk taşıyan herkesten hesap sorulmasını sağlama çağrısı yap!” * * *         Ne yapılabilir ki? En azından, “25 Mayıs 2020’de Minnesota Eyaleti’ne bağlı Minneapolis’te 46 ya

Koca bakanı uyaran da yok / Feyzi Hepşenkal

Resim
Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Alpay Azap “Dünya üzerinde vaka sayısı 6 milyona yaklaştı ve gördük ki bu hastalık gerçekten özellikle yaşlılarda çok ağır seyrediyor. Ölenlerin yüzde 90’a yakını 65 yaşın üstünde” deyince; Duvar’dan İrfan Aktan soruyor kendisine: -       Türkiye’de bu oranı biliyor muyuz? Yanıtı fazlasıyla manidar: -       En azından ben bilmiyorum. Prof. Alpay Azap, çektiği azabı ustaca dışa vurmuş, sanırım. “Düşünün” diyor: “Ben bilmiyorsam, kim bilebilir?” Komşu kızı Zehra mı? Sarı çizmeli Mehmet Ağa mı? * * * Sanırsınız, devlet sırrı. Belki de öyle. Türkiye’de koronavirüsle ilgili her türlü bilgi, gerçekten devlet sırrı. Ölenlerin yüzde kaçı 65 yaşından üzerinde, sorusunun yanıtını Bilim Kurulu üyesi bilmiyorsa; var mı bunun başka izah tarzı? * * * Sonra diyorlar ki: “Bize inanın, güvenin…” Yaşadığımız şehirde kaç kişinin hayatını yitirdiğin bilmez

O gün, bugündü / Feyzi Hepşenkal

Resim
Her insanın yaşamında, onun yanı başında yaşamaya devam eden Nazım Hikmet gibi insanlar olmasa, hayat böylesine yaşamaya değer olmazdı herhalde. Düşünsenize, bunalmışsınız, nefes alamaz duruma gelmişsiniz ve o kulağınıza fısıldıyor: “insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni   buna zorlamamışken,   hem de en güzel, en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde...” Bir anda derlenmez mi, toplanmaz mı insan, bu sözleri duyduğunda; farklı bir inançla, mücadele hırsıyla kollarını sıvamaz mı? * * * Nazım Hikmet ölümsüz insanlardan biri olarak, yaşıyor bizimle. Ne var ki, 3 Haziran 1963 günü… “Her zaman uyandığımdan daha erken uyandım. Perdesiz pencereden doğruca gözüme gelen güneş uyandırmıştı beni. Ev sessizdi. Seni uyandırmak istemediğimden kalkmadım. On     beş dakika kadar geçmişti herhalde ve sabah postasının kutumuza bırakıldığını işittim, demek ki saat 7:20’ydi. Posta kutusunun   kap

Manavgat’a mı taşınsak? / Feyzi Hepşenkal

Resim
İnsanın kendine “git ve yaşa” dediği yerler vardır ya, Manavgat öyle bir yer. İster şelalesinin yamacında kamp kur. İster Side’de, Çolaklı’da, Ilıca’da sürdür hayatını. Ya da en iyisi Manavgat Irmağı’nın iki yanına kurulmuş ilçe merkezinden hiç ayrılma. “Nereden çıktı bu Manavgat aşkı?” diye sorarsanız, “tesadüf” yalnızca. Son günlerdeki ihale ilanlarına göz gezdirirken, “Toros Et Tanzim Satış Mağazası” dikkatimi çekti. “O ne” diye baktım, Manavgat Belediyesi’ymiş sahibi. Geçen Şubat ayında açılan mağazada dana kıyma 34.50 TL’den, dana kuşbaşı 43.90 TL’den satılmış. 24 Haziran 2020 günü yapılacak ihalede alınacak et miktarı ise şöyle açıklanmış: “Dana Kol (kemiksiz) 11.000 kg Dana Döş (kemiksiz) 15.000 kg Dana Gerdan (kemiksiz) 5.000 kg” * * * Memleket öyle bir hale geldi ki, ahalinin büyük, çok büyük bölümü “zorunlu vejetaryen” haline geldi. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın (Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı adını taşıdığı) 2017 yılı verisine gör

Klima üfürüğü… / Feyzi Hepşenkal

Resim
Neredeyse bütün kapılar açıldı önce. Sonra hava ısınacak üçer beşer derece. Artan her derece, klimaya olan ihtiyacı da arttıracak. Ya sonra, sosyal mesafenin ne anlamı kalacak AVM’lerde, iş merkezlerinde, otobüslerde, metroda, trenlerde? Klima üfürdü mü havayı, korona damlacıkları havada takla ata ata gelmeyecek mi üzerimize? Görünmez düşmancıklarla nasıl boğuşacağız o zaman? * * * Tamam. Çare var tabii. Havalandırma sistemleri, sadece temiz havayı alıp dışarıdan ve soğutup içeri veriyorsa eğer, büyük oranda sorun yok. Fakat sistemin kabiliyeti, içerideki havayı döndüre döndüre pompalamaktan ibaretse… Ya da dış havayı alıp, soğutmak pahalıya geliyorsa işletmeciye ve kazanacağı paraya insan hayatından fazla değer veriyorsa; ne olacak? Hesabı kim tutacak? Hele hele… Hesabı kim soracak? * * * Önerim şu: Araç, işletme, tesis, bina vs. ne varsa klima kullanan; tam girişine en kocamanından “Bu tesisin soğutmasında/ısıtmasında sadece temiz hav