Kayıtlar

Ağustos 1, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Neşet Koçkar’ı kim tutar? / Feyzi Hepşenkal

Resim
Haber 29 Mayıs 2011 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayınlanmış: “Babasından aldığı 160 dolarla gittiği Rusya’da resepsiyonist olarak çalışmaya başlayan genç girişimci Neşet Koçkar, bugün Rusya’nın önde gelen turizmcilerinden biri olarak gösteriliyor. Koçkar, 38 yaşında, yıllık bir milyar dolarlık cirosu, 8 Boeing uçağı, ikisi yurt dışında 6 oteli olan şirketin sahibi. Üstelik bu otellerden 4’ü, Koçkar’ın öğrenciyken resepsiyonist olarak çalıştığı oteller. Geçtiğimiz günlerde şirketinin 15’inci kuruluş yıldönümünü, 2 bin 500 çalışanıyla birlikte kutladı.” Müthiş değil mi? 15 yılda milyar dolarlık şirket sahibi olan birini görünce, insanın “Ne marifetli gençler var” diyesi geliyor. Aradan geçti 9 yıl. Neşet Koçkar şimdi ne yapıyor? * * * Bir yıl önce, Antalya’da ormanın içine abide gibi kondurulan Utopia World Hotel'i alırken adı duyulmuştu yine. 2007 yılında inşa edilen ve 559 odanın yanı sıra toplamda 312 adet villa ve binayı da içinde barındıran tesis

Sansür yasası beraber, vekiller de tatile çıktı / Feyzi Hepşenkal

Resim
Milletvekilleri bir başka işle kıyaslanmayacak kadar yoğun, yorucu, insanı bitirip, tüketen çalışmanın, çabalamanın ardından iki aylık tatile çıktı. Onlara ne kadar teşekkür etsek azdır, hakları ödenmez! Şaka tabii. Ve şaka bir yana, milletvekillerinin tatile giderayak millete yaptıkları son “hizmet” 226 sıra sayılı Kanun Teklifi’ni kabul etmek oldu! “Sıra sayı” falan, ne olduğu anlaşılmıyor doğal olarak. Doğrusu şöyle demek: “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Hatta daha doğrusu, halk arasındaki adı: “Sosyal medyaya yeni sansür kanunu.” * * * Sansür kanunu tarihe, Genel Kurul tutanaklarına yansıyan şekliye, şöyle geçti: “BAŞKAN - Teklifin görüşmeleri tamamlanmıştır. Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.” * * * Sansür y

Kaz çevirme ustaları / Feyzi Hepşenkal

Resim
Elinde kılıçla çıkıyor, esip savuruyor. Tepkiler çığ olup, güç aldığı makamları sallayınca anında geri adım: “Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Ayasofya’nın cami olarak ibadete açıldığı Cuma namazında okuduğu hutbenin tartışmalı ‘lanet’ kısmı resmi web sitesinden çıkarıldı.” Sanki o sözler söylenmedi. Niyet açığa çıkmadı sanki! Ne yani… Yok mu sayılacak, unutulacak mı hepsi? * * * İktidarın bıçkın yandaşı olan medya grubunun dergisi “hilafet çağrısı” yapıyor kapaktan. “Şimdi değilse, ne zaman?” diyor. Şimdi. Uygun mu zaman? AKP sözcüsü Ömer Çelik palas pandıras, “Siyasal rejimimizle ilgili ortaya çıkan sağlıksız tartışma ve kamplaşma, Türkiye’nin gündemi değildir” dediğine göre; değilmiş anlaşılan! * * * Ve tabii arada sahnelenen “akla ziyan” daha bin türlü şey. Naralar atarak yürüyüş kolları oluşturmasından tutun, açtıkları “5816 sayılı kanun kaldırılsın” kampanyasına kadar; İstanbul Sözlemesi’ne karşı girişilen saldırılardan, sosyal medya

26 milyon test yapılsaydı! / Feyzi Hepşenkal

Resim
COVİD-19 kabusunda ülkemizi çok gelişmiş veya az gelişmiş ülkelerle değil, pek çok yönden bize benzeyen bir ülke ile karşılaştırmak gerekiyor. Bence en uygunu, Rusya. Coğrafyalarımız yakın, ekonomimiz eh işte, yönetim biçimimiz neredeyse aynı. Bakalım öyleyse: Rusya’nın nüfusu 145,938,709; Türkiye’nin 84,396,114. Yani iki mislinden az. Rusya, 26,610,623 test yapmış bugüne kadar; Türkiye ise 4,489,360. Yani altı mislinden fazla. Rusya’da saptanan vaka sayısı, 806,720; Türkiye’de 224,252. Yani dört mislinden az. Tablo bu. Ya şu soru: Türkiye’de 26 milyondan fazla test yapılsaydı, vaka sayısı kaç olurdu? * * * COVİD 19’un yarattığı hasarı memleketi yönetenler biliyor mu, bilemem ama bizlerin bilmediği kesin. Açıklanan verilerin yetersizliği bir yana, doğruluğu dahi meçhul. Hele az önceki sorunun olası yanıtı, resmen kandırıldığımızı kanıtlar gibi. Öyle ya… Testi ne kadar az yaparsanız, vaka sayısı da o denli az çıkar! * * * Yine herk

Şeffaflıkta Bornova örneği / Feyzi Hepşenkal

Resim
Kamu gücünü elinde bulunduran tüm kişi ve kurumların faaliyetlerini “açık, dürüst, hukuka uygun, etik, izlenebilir ve hesap verebilir” şekilde yapması iyiden öte; şarttır, kaçınılmazdır. Sorarsanız… Yapan var mı? “Yok” kelimesi, kifayetsiz kalır! Fakat İzmir’in Bornova Belediye Başkanı Mustafa İduğ, tırnak içinde aktardığım sözleri üzerine basa basa tekrarlıyor ve “Bizler, kendilerine hizmet için görevlere getiren vatandaşlarımıza karşı şeffaf olmamız, tek kuruşun bile hesabını vermemiz gerekiyor. Kendimize güveniyoruz. Süreç tamamladığında Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin Şeffaflık Statüsü’ne yükselttiği ender yerel yönetimlerden biri olacağız” diyor. Başkan’ın sözleri güzel. Hatta epey fiyakalı. * * * Süreç tamamlandıktan sonra “şöyle olmuş, böyle olmamış” demektense, hemen aklıma geliveren soruları aktarayım ki; sonuçta oluşacak “şeffaflık” her ne ise bu soruların da yanıtı olsun içinde. 1-    Belediye’nin geliri-gideri nedir? 2-    Gider kalemlerin

Yaptıkları en doğru işti, İstanbul Sözleşmesi / Feyzi Hepşenkal

Resim
Bilenen adıyla İstanbul Sözleşmesi’nin, çoğunluğun bilmediği bir “tam adı” var: “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi.” Neredeyse her gün kadına yönelik bir şiddet olayı ile sarsılan Türkiye, bu sözleşmenin kurallarını tam olarak uygulasa; çektiği azaba son verecek belki de. Tam aksine, İstanbul Sözleşmesi’nin toptan yok edilmesi için başlatılan bir kampanya hüküm sürüyor memlekette. Örnekse… Sözleşmeyi “utanç” olarak niteleyip, “bu utanca son verilene kadar bu konu sabit gündem” diyen Yeni Akit Yazarı Abdurrahman Dilipak, kampanyanın öncülerinden. Başka kimler karşı peki? * * * Yayınladıkları ortak açıklamayla “İstanbul Sözleşmesi'nin dayatmalarını reddediyoruz” diyen, ÖNDER İmam Hatipliler Derneği ve Türkiye Gençlik Vakfı TÜGVA. Başka? “İstanbul Sözleşmesi'nin kabulüne ‘evet oyu’ verdiğim için çok pişmanım” diyen, AKP’li Mehmet Metiner. İstanbul Sözleşmesi’ni “aile ya

Sadberk Hanım, 2023’te yeni yerinde / Feyzi Hepşenkal

Resim
Sarıyer Büyükdere Piyasa Caddesi’ndeki 25/29 numaralı bina, tarihe meraklı olanlar ve özellikle sanatseverler için önemli bir adrestir. “Söylentiye göre malzemesi dışarıdan getirilip monte edildiği için semt sakinleri arasında daha çok ‘Vidalı Yalı’ olarak tanınan yalı, arkasındaki Rusya Sefareti Yazlık Binası’nın sınırlarına kadar uzanan 4.280 metrekarelik bir bahçe içinde yer alır ve 400 metrekarelik bir alana oturur. Boğaziçi’ndeki pek çok konakta görüldüğü gibi setler halinde düzenlenmiş olan bahçe ağaçlarla kaplıdır. Ermeni iş adamı Bedros Azaryan tarafından, 20. yüzyıl başında yanmış eski bir konağın arsası üzerinde mimar Andon Kazazyan’a yaptırılmıştır. 1950 yılında Vehbi Koç tarafından satın alınan yalı, 1978 yılına kadar ailenin yazlığı olarak kullanılmıştır. 1978-80 yılları arasında, Sedad Hakkı Eldem’in hazırladığı bir restorasyon projesinin uygulanmasıyla müzeye dönüştürülmüş ve 1980 yılında Sadberk Hanım Müzesi adıyla ziyarete açılmıştır.” İşte o bi

CHP’nin Z kuşağı / Feyzi Hepşenkal

Resim
Cumhuriyet Halk Partisi üzerine ahkâm kesmenin Abdülkadir Selvi’ye kaldığı bir zamanda yaşıyoruz. Bir bakıma bunu kendinde “hak görüyor” arkadaş. Haklıdır da. Her istediğinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşen, konuşan kaç “gasteci” var?! Bugün “Ezanın Arapça aslına çevrilmesine karşı çıkmadığı zaman CHP’nin başında İsmet Paşa vardı. CHP, Ayasofya’nın camiye çevrilmesine karşı çıkmamakla da çok akıllıca bir iş yaptı” falan filan diyen Selvi’nin; geçenlerde de AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gençlerle yaptığı canlı yayında 377 bin 'dislike' butonuna basılmasıyla gündeme gelen 'Z kuşağı'na, “Gençler, dislike atan dislike’lanır” diye ayar vermeye kalkıştığını hatırlamak gerekiyor! Neyse ki bu yazıda, söz konusu şahsın “solda sıfır” kadar dahi önemi yok. Konumuz, Z kuşağı. * * * 1965-1979 yılları arasında doğanlar “X kuşağı”, “1980-1999” yılları arasındakiler “Y kuşağı” ve 2000’den sonra doğanlar da malum, “Z kuşağı”