Fazıl Say aylar sonra "o günü" anlattı: Ben değişebilir miyim?
Cumhurbaşkanının geldiği konser Ankara’da Congresium konser salonundaydı, tüm biletleri çoktan tükenmiş bir konserdi. Bunu “Fazıl Say Saray’da konser verdi” diye manipüle ettiler.
Konserde repertuvarda, kendi solo
piyano eserlerim Truva Sonatı, İzmir Süiti, Kara Toprak vardı. Bunu da “Fazıl
Say Dombra çaldı” diye saçma sapan çakma videolarla manipüle ettiler.
Hayatımda verdiğim binlerce
konserimde nasıl “konser selamı” veriyorsam; 18 Ocak 2019 akşamı da öyle
yaptım, bu sefer “Fazıl Say diz çöktü” diye çamur attılar. “Dönek” diyeni de
oldu.
Bunları okumak, duymak, beni çok
üzmüştür. Ne kadar kırıcı olduğunu, bana ne kadar dert yarattığını anlatamam.
Bu konserin 3000 şahidi vardır. Ne
çaldığımın da kaydı ve görüntüsü vardır.
Tüm bu olayların başlangıcı,
annemin vefatından sonra Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın taziye telefonu ve
benim kendisini insanca bir konserime davet etmem ile başlamıştı.
Keşke, tüm siyasiler, iktidar,
muhalefet, belediyeler, pek çok sanatçıyı, müzisyeni, tiyatrocuyu gidip yerinde
seyretse. Sanat ile iç içe olsa. Halkın sanata ilgisini teşvik etse. Keşke…
Konserin ardından gelişen tüm bu
olaylardan sonra, dost zannetmiş olduğum pek çok kişinin de bu yalana, bu
düşmanlığa ortak olduğunu gördüm, hayatlarına çok yardım etmiş olduklarım
dahil.
Benim için çok can acıtıcıydı,
yıpratıcıydı, kırıcıydı. Aylarca içime kapandım. Bu dostlarla (!) her şey
bitti, yollar bir daha düzelmemek üzere ayrıldı. Pek çok sevdiğim, okuduğum,
insan bu manipüle edilmiş algılarla yanlış şeyler yazdılar, sanki suç işlemişim
gibi. Tüm gerçeklerden uzak, tüm iyi niyetlerden uzak. Ne oldu? Benim 49 yıllık
ideolojim mi değişti? Sizce değişti mi? Değişebilir mi?
Türkiye’nin son 30 yıldaki tüm
cumhurbaşkanları bir veya iki konserime gelmiştir, Özal, Sezer, Demirel, Gül ve
Erdoğan (2003 ve 2006’da başbakanlık döneminde) bunun dışında dünyanın pek çok
cumhurbaşkanı önünde çalmışımdır. Sanatta, sporda, bu zaten olağandır.
Siyasiler de konsere, sinemaya, maça gider… Gitmelidir. Hatta en muhalif
sanatçıya bile gitmelidir.
Geldiler seyrettiler diye bizim tüm
hayatımızın ideolojisi mi değişir? Bu nasıl bir saçmalıktır? Benim hayatımda
özgürlükçü, demokrasi düşkünü ve Atatürk sevdalısı, bir vatansever olduğumu
bilmeyen var mıdır? Tüm dünyada var mı? Hatta muhalif olduğumu bilmeyen,
yaşadığım dertli yılları, mahkemeleri bilmeyen?
Hayatımda bir kere Köşk’te çaldı;
çok özel bir durum sebebiyle; Kasım 1999, ABD Başkanı Clinton ve eşi ve
beraberindeki heyet, 17 Ağustos 1999 Körfez depremi sonrası Türkiye’yi ziyaret
etmeye ve dayanışma mesajı vermeye gelmişlerdi; Köşk’te o akşam konseri benim
vermem rica edilmişti.
Onun dışında, ben felsefe olarak
makamlarda sanatsal faaliyeti gerek sanat ve gerek sanatçılar açısından doğru
bulmuyorum.
Felsefe şu olmalı; sanatın
yapıldığı yerde buluşulmalıdır, siyasetin yapıldığı yerde değil.
Bunu benimle irtibata geçen tüm danışman
ve bakanlara da bu şekilde iletmişim, “sorumluluk üstlenilir ama sanatın
yapıldığı salonlarda olmalı. Amaç da sanatın halkla buluşması ve teşvik
edilmesi olmalı.”
Onlar da daha yukarı ne iletti
bilmiyorum.
Beni lütfen anlayın. Zaten bir daha
da bizimle irtibata geçilmedi.
Bir ulusal günümüzde müzik yapmam
istenirse bunun yeri bence Anıtkabir olmalı.
En azından tarihe doğruları not
düşmek istedim.
Yorumlar
Yorum Gönder