Kayıtlar

UKOME suskunları… / Feyzi Hepşenkal

Resim
İktidar, muhalif belediyeleri çalışamaz duruma getirmek için son darbeyi UKOME üzerinden vurdu. Şehirlerin ulaşım düzenini sağlamada en yetkili kurul olan UKOME’de yerel yönetimleri azınlığa düşüren düzelenmeye, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tepkisi ise çok sert oldu. Bir yandan “Dünyanın hiçbir aklı başında yöneticisinin, yönetiminin böyle bir hamle yapma ihtimali bile yok. Bu şaşırmışlık. Şaşkınlık. Yani oyuncağı elinden alınmış bir çocuk ağlar ya; öyle bir durum. Burası sizin oyuncağınız değil” sözleriyle iktidara vurdu. Diğer yandan Marmara Belediyeler Birliği ile Türkiye Belediyeler Birliği’ne: “Tek ses yok! Çıt yok! Siz, belediye başkanısınız. Siz; o, şu, bu, hangi il olursa olsun, milyonlarca insana, milyonlarca iradeye sorumlusunuz. Onun için ben buradan, TBB’yi ses çıkartmaya davet ediyorum. Orada oturun, maaş alın ya da bir şey yapın diye görevler dağıtılmadı.” İki suskun başkan İmamoğlu’nun yüklendiği MBB’nin başında Kocaeli ...

Vaziyet vahim ötesi / Feyzi Hepşenkal

Resim
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Gezi Davası’nda tüm sanıklar için, her suçtan beraat kararı vereceğine, Osman Kavalı’ya da tahliye edeceğine “son ana kadar” hiç kimse ihtimal dahi vermiyordu. Ne olduysa oldu, bir mucize yaşandı Silivri’de. İktidar cephesi hariç, bayram yerine döndü Türkiye. Ama… “Durun hemen sevinmeyin” diyen benim gibi küçük bir azınlığın korkusu gerçekleşti ve Kavala günün akşamında gözaltına alındı yine. Ve bugün, AKP Genel Başkanı/Cumhurbaşkanı Erdoğan öfkeliydi kürsüde. Mahkemenin kararı için “beraat ettirmeye kalktılar” ifadesini kullandı ki, anlayana “çok şey anlatıyordu” bu üç kelime! ANLAŞILAN: Onun sözünü dinlemeyenler var yargıda ve öncelikle “beraat kararı” verenler olmak üzere, yeni bir operasyon eşikte. Şimşek çakıyor, gök gürlüyor Sonrası, daha vahim: “15 Temmuz gecesi FETÖ herkesin peşine düştü, bir tek Kılıçdaroğlu FETÖ'nün korumasına alındı. Sayın Kılıçdaroğlu biz tankların karşısındaydık, biz havalimanındayd...

GEZİ’ye selam / Feyzi Hepşenkal

Resim
Okuyacağınız satırların hepsini, 2013 yılının Haziran ayında yazmıştım. Bilin istedim. O gün nerede duruyor isem, bugün de oradayım. * * * Küfür. Hakaret. Tekme. Tokat. Taş. Sopa. Sapan. Molotof. Barikat. Hedef saptıran duvar yazısı, afiş, pankart. Yakmak. Yıkmak. Vurmak. Kırmak. Bunların hepsi, yapılmaması gerekenler. Bunların hepsi “yanlış” ise o zaman “doğrusu” ne? Doğru bir DURUŞ. Tıpkı Gezi Parkı’ndaki “kırmızılı kadının” duruşu gibi bir duruş. Vakur ve onurlu bir duruş. Tıpkı İstanbul’un sokaklarındaki “siyahlı kadının” duruşu gibi bir duruş. Cesur ve ödünsüz bir duruş. Emin olun. İnsanın bu duruşu karşında… Hiçbir güç duramaz! * * * Gezi olayları bazı isimlerin ve grupların yıldızını iyice parlattı. Evet. ÇARŞI. Attıkları her adımda yer gök inledi. Evet. Üstünlükleri tartışılmaz. Ama bir de "Antikapitalist Müslümanlar” var. Onların başındaki isim olan İhsan Eliaçık var. Müthiştiler. ...

Tunç Soyer aranıyor! / Feyzi Hepşenkal

Resim
Turizm bakanının “Projeyi STK’lar ve Çeşme Belediyesi’ni bilgilendirerek yapacağız. Çağırdık onları ‘Gelin anlatalım’ diye” tarihe geçen sözündeki “iki sakil durumu” dün yazdım. Maalesef iki de “sıkıntılı durum” saklı o sözlerde. İlki “STK” kısaltması ile kastedilenlerle ilgili. Dilimize fena yerleşti, şu STK deyişi. O genellemeye göre: İstanbul Valiliği, Kars Defterdarlığı, Samsun Milli Eğitim Müdürlüğü, Burdur Müftülüğü ve benzerleri dışında ne varsa STK öyle mi? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği de, MÜSİAD da, TÜRGEV de, Ankara Sanayi Odası da, İzmir Ticaret Borsası da STK yani… İsteyen böyle kabul edebilir tabii. Ben etmiyorum. “Toplumun direnç merkezi” olmayı başaramayan bir yapıya STK demem, diyemem. Doğru bildiğini inançla savunmayandan, yanlış bildiğine cesaretle karşı çıkmayandan nasıl STK olur; bilmem, bilemem. Artık STK demeyeceğim İzmir özelinden bakarsam, “Kültürpark’a dokunma” ve “Asfalyalar atmasın” grupları tam manasıyla STK’dır bana...

Turizm bakanı lütfetmiş! / Feyzi Hepşenkal

Resim
İzmir Başkanlar Kurulu namıyla maruf oluşuma, geçen gün “Aman şu elektrik fabrikasını da yamyamlar kapmasın. Orayı İzmir Büyükşehir Belediyesi alsın. Şehre güzel bir kültür merkezi kazandırsın” diye derdimizi anlatmaya çalıştık. “Gücünüzü, ağırlığınızı ortaya koyun. Ortak aklın ve arzunun gerçekleşmesini sağlayın” diye, yana yakıla çağrı yaptık. Tam da o gün kurulun kimi başkanları ve kiminin de vekilleri, Ankara’daymış meğer. Neden? Heyecanlanmayın boş yere. Derdimize deva olmak için değil, Turizm bakanı “gelin” dediği için gitmişler Başkent’e! Bakan demişti zaten: “Projeyi STK’lar ve Çeşme Belediyesi’ni bilgilendirerek yapacağız. Çağırdık onları ‘Gelin anlatalım’ diye.” İşte bu gidiş, o gidiş! * * * Şimdi dikkat. İzmirli başkanları rahatsız etmediği anlaşılan ama herkesi fazlasıyla rahatsız etmesi gereken “iki sakil durum” var ortada. İlki: “Onca insanı neden çağrırsınız huzura sayın bakan? Masrafa günah. Siz gitseydiniz ya İzmir’e, hatta olay ye...

8.844 sağlıkçıya iş! / Feyzi Hepşenkal

Resim
Sağlık Bakanlığı 150 psikolog, 123 sosyal çalışmacı/sosyal hizmet uzmanı, 1091 ebe, 3762 hemşire, 616 ilk ve acil sağlık teknikeri, 410 röntgen teknikeri, 409 anestezi teknikeri alacak. Alacak, alacak olmasına da nasıl alacak? Toplamda 8 bin 844 kişi, Türkiye’nin her köşesindeki sağlık kurumlarına nasıl dağıtılacak? Bakanlığın yaptığı açıklamayı okudum ve işe alımda adres gösterdiği ÖSYM’deki bilgi ve kılavuzlara baktım. Şu kadarını söyleyeyim. Başvuracaklar, istenen formları hatasız doldurabilirse, bırakın ebeyi hemşireyi en iyisinden uzman doktor olacak kadar “ehil kişi” olduklarını kanıtlayacaklardır zaten! 177 hemşire Konya’ya Görev verilecek personelin büyük bölümü 4 yıllık üniversite mezunlarından olacak. Ankara Şehir Hastanesi’ne 90 hemşire, Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi’ne 40 hemşire, Erzurum Bölge Araştırma Hastanesi’ne 42 hemşire, İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne 51 hemşire, İstanbul Okmeydanı Hastanesi’ne 125 h...

Aşkların en şahanesi / Feyzi Hepşenkal

Resim
Nazım Hikmet aşıktı. Öyle böyle değil çok aşıktı. Delicesine, çılgıncasına aşıktı. Vera anlatıyor: “Birinci katla ikinci kat arasındaki merdiven boşluğunda durdun. Kollarımdan sıkıca tutmuş suskun bir halde yüzüme bakıyordun ve hiç konuşmadan öylece duruyorduk. Gözlerin yüzümde dolaşıyordu. ‘Sizi seviyorum. Anlıyor musunuz? Sizi seviyorum.’ Çok alçak bir sesle söyledin bunları. Ağlıyordun. Daha önce hiç ağlayan bir erkek görmemiştim. Gözlerimi ayırmadan ıslak yüzüne bakıyordum. Öğle tatili olmuştu. İnsanlar önümüzden geçip koşuşturuyorlardı. Aşağı-yukarı, yukarı-aşağı. Ama biz onları fark etmiyorduk bile. ‘Herhalde bu durum size gülünç geliyordur. Sizin ancak dedeniz olabileceğim aklınızdan geçiyordur. Sizin yerinizde olsam ben de öyle düşünürdüm... Ama anlayın, yüreğim yanıyor, kan akışım hızlanıyor. Sizi öylesine seviyorum.” ‘Lütfen ağlamayın’ diye usulca rica ettim. ‘İki saat sonra yurtdışına gidiyorum. Bana hiç ümit veremeyeceğinizi anlıyorum. Bir daha...