Moskova metrosundan Külliye’ye / Feyzi Hepşenkal
Alçakça
katledilişinin üzerinden tam 41 yıl geçti Abdi İpekçi’nin. Onu neredeyse 60 yıl
önce, çeşitli ülkelere yaptığı gezilere dair izlenimlerini aktardığı “Dünyanın
Dört Bucağından” adlı kitabını okuyarak andım.
Ve
onca zaman sonra, Abdi İpekçi yine bilgilendirdi beni, yeni yazılar için ilham
verdi, yol gösterdi.
Yeri
geldikçe bazı bölümleri aktaracağım ve o gün ile bugün arasındaki değişimler ya
da değişmeyenler, sanırım ilginç ve önemli olacak.
Önce
Rusya’dan, daha doğrusu 60’lı yılların Sovyetler Birliği’nden bir izlenim ve bir
anktod…
Abdi İpekçi
anlatıyor
Moskovalılar, müzelerinden, tarihî
anıtlarından çok metrolarıyla övünüyorlar. Günde iki milyondan fazla yolcu
taşıyan bu metro sistemi, gerçekten görülmeye değer.
Trenler New - York'takilerden,
Londra'dakilerden daha temiz ve daha hızlı. Bütün istasyonlarda yürüyen
merdivenler, yerin bir hayli derinliğine inmeleri gereken yolcuların işlerini
kolaylaştırıyor. Trenlerde küçük çocuklar ve
yaşlılar için özel kompartımanlar var.
Fakat Moskova metrosunun
asıl özelliği ne özel
kompartımanlarda, ne yürüyen merdivenlerinde, ne temizliğinde, ne de hızında.
Sovyet başkentindeki metronun, dünya
ölçüsündeki ünü, istasyonlarının
azamet ve lüksünden ileri geliyor.
Pırıl pırıl mermerle kaplı bu istasyonların her biri, heykelleri ve muhteşem
âvizeleriyle birer saray ihtişamında...
Benim aklım buna ermedi. Bir gün
metroya birlikte bindiğimiz Rus meslektaşıma sordum:
— Yanılmıyorsam, sizin rejimin
felsefesi lükse değil, faydaya yönelir. Bu metro istasyonlarını birer saray
halinde yapacağınıza, harcadığınız parayı, sözgelişi konut derdini halletmek
için apartman inşasına kullansaydınız, daha
doğru, daha faydalı olmaz mıydı?
Aldığım cevap şu oldu:
— Metro istasyonlarımız, komünizmin
varacağı hedefi göstermektedir. Bir gün gelecek memlekette her yer bu
istasyonlar gibi olacak. O zaman şimdi burada görüp yadırgadığınız lüks, tabii
sayılacak. Yapılan masraf boş yere
değildir. Bu istasyonlar kalıcı
olduklarına göre, şimdi basit yapıp, sonra lükse çevirmek daha fazla para
kaybına yol açardı...
İhtimal bu ya…
Aklıma
ne geldi biliyor musunuz?
Acaba
Sayın Cumhurbaşkanı da benzer bir düşünceyle mi hareket etti, yani, “Külliye”
adını verdiği sarayı göz kamaştıran bir şatafatla inşa ettirirken, “hayal
ettiğimiz hedefe varıldığında aziz milletimin evleri de aynen böyle olacak. O
zaman şimdi burada görüp yadırgadığınız lüks, çok tabii sayılacak. Yapılan
masraf boş yere değildir. Bu Külliye kalıcı olduğuna göre, şimdi basit yapıp,
sonra lükse çevirmek daha fazla para kaybına yol açardı” falan diye mi düşündü?
* * *
Ricamdır.
Bu
soruları Ahmet Hakan ya da Şebnem Bursalı veya o tayfadan biri, uçağına bindiklerinde Sayın Cumhurbaşkanı’na
soruversin bir zahmet!
Yorumlar
Yorum Gönder