Dağ düşerse, halk düşer
Kaz
Dağları’nın ardındaki hırsızlık ittifakı
Bahadır
Özgür / Gazete Duvar
Kaz Dağları’nın ardına gizlenen tezgah inanılmaz boyuttadır.
Düne kadar otoyol, köprü, havalimanı, HES’ler ve özelleştirmelerle yer üstünü
yağmalayan ne kadar şirket varsa, bugün hepsini yer altında görebilirsiniz. Bu
vicdansız, kötülük dolu şirketlerin ve siyasetçilerin yasa dışı bir faaliyeti
değildir, bizatihi rejimin kendisidir.
23 Nisan 2008 günü maden sahipleri,
Maden Fuarı’nda bir toplantıda buluşuyor. Kürsüde, Çevre Bakanlığı Orman Genel
Müdür Yardımcısı Kemal Kara var. Unvanına bakınca, ormanların önemiyle ilgili
konuşması bekleniyor. Oysa tablo dehşet! Madencilere ince taktikler veriyor:
“Şehirlerin, kasabaların arka görünümlerinde bu işi yapmak varken… Gelin bunu
önde yapmayalım, o taraflarda yapalım. Medya gidiyor, anayolda devam ederken fotoğrafı
çekiyor. Medyayı bir tepenin arkasına götürmek isteseniz gitmez.”
Salonda
heyecan dalgası, hep bir ağızdan bağırıyorlar: “Medyayı boğalım!” Kara,
tebessüm ediyor: “Boğalım da bu biraz imkan meselesi. Altın aranıyor, gidip üç
beş ağaca zoom yapıyorlar.” Sorunu çözene kadar fazla göze batmayın diyor,
ormanlardan sorumlu bürokrat. O sırada dinleyiciler arasından bir serzeniş daha
yükseliyor. Milten Madencilik Başkanı Cemil Ökten’in sesi bu: “Gidip havadan
çekiyorlar. Eskiden top atış sahasıydı, uçuşa yasaktı, rahattık.” Belli ki
askeri bölgeyi kazmış. Madencilerin derdini yüreğinde hisseden bürokrat,
gönlünden geçenle görevi arasındaki çelişkiyi ayetlere sığınarak çözüyor hemen:
“Bize şu söyleniyor: ‘Genel Müdürlük ormanları korumakla görevli değil midir?’
Evet… Birinci görevimiz korumak. Ama biz aynı zamanda şuna inanırız. Cenab–ı
Allah insanoğlunu yarattığı zaman onu merkeze koymuştur ve bütün diğer
yaratıkları onun emrine vermiştir.”
Fuardaki
manzara, Berthol Brecht’in ‘Beş Paralık Romanı’ndan bir sahne gibiydi.
Patronlarla hükümet yetkililerinin buluştuğu toplantıların gerçek yüzünü, aç
gözlü karakteri Peachum’un ağzından anlatmıştı, Brecht: “İş, sözleşmeler ve
hükümet damgalarıyla başlar, ama işin sonunda mutlaka bir soygun cinayeti
gerekli olur.”
İşte Kaz Dağları, Şirince, Bergama ve daha nice cinayet de böyle planlandı. Sabırla beklediler, medyadan, yargıdan kaçtılar; ta ki birileri cinayetleri onlar için yasal hale getirene kadar. Nasıl mı? Gelin önce çevreci bürokratımızın öyküsünün sonunu dinleyelim…
İşte Kaz Dağları, Şirince, Bergama ve daha nice cinayet de böyle planlandı. Sabırla beklediler, medyadan, yargıdan kaçtılar; ta ki birileri cinayetleri onlar için yasal hale getirene kadar. Nasıl mı? Gelin önce çevreci bürokratımızın öyküsünün sonunu dinleyelim…
Kara, 2008
yılı biterken emekli oldu. Ardından Orman Genel Müdürlüğü’nde üst düzey iki
bürokratla beraber Büyük Anadolu Ormancılık şirketini kurdu. Ve enerji, maden,
inşaat şirketlerinin ormanlık arazilerdeki faaliyetleri için hizmetler sunmaya
başladı. İnternet sitelerinde gururla sıralanan referanslar arasında Akfen,
Doğuş, Yüksel İnşaat, Sur Enerji, Enya Enerji ve Eni Enerji bulunuyor. Esas
dikkat çeken isim ise şu sıralar gündemde olan Kaz Dağları’nı üç koldan
kuşatmış Alamos Gold. Yani çevreci bürokratımız, Hak yolunda hizmete devam
ediyor…
Bu ilişki ağı
karşı karşıya kaldığımız tehlike hakkında çok şeyler anlatıyor aslında. Felaket
aniden gelmedi çünkü. O gün madencilerin şikayet ettiği ne varsa; medyası,
kanunu, bürokrasisi aynı hizaya dizildi. Düne kadar otoyol, HES’ler, köprüler,
havalimanları, özelleştirmeler aracılığıyla yer üstündeki kaynakları tüketen
şirketlerin neredeyse tamamını, bugün yer altında görebilirsiniz. Kaz Dağları’nın
bir eteğini Cengiz deliyorsa, diğerini Koç oyuyor. Bir su kaynağını Eczacıbaşı
kirletiyorsa, ötekini Bergama’yı zehirleyen Koza çürütüyor.
Dolayısıyla
karşımızda kötülük yuvası, vicdansız, yasaları hiçe sayan şirketler ve
siyasetçiler değil; parti etiketleri, inançları, yaşamları, eğitimleri farklı
olsa da servetleri uğruna kendi ülkesinin toprağına düşman kesilecek kadar
tehlikeli bir ittifak duruyor. Bu denli hoyrat davranmalarının nedeni ise
hukuksuzluğun egemen olmasından ziyade, bizatihi sadece onları kollayan bir
hukuku tesis eden siyasal rejimin verdiği güvencedir.
Nitekim 11 yıl
önce o toplantıda konuşulan sinsi taktikler adım adım geliştirildi, hukukuyla,
bürokrasisiyle, şirketiyle, kolluk gücüyle bir kleptokrasiye, yani ‘hırsızlar
rejimi’ne evrildi. Türkiye’nin 24 Haziran seçimiyle geçtiği yönetimin adı
budur. İnanmayan dönüp 10 Temmuz 2018 günü Resmi Gazete’de yayımlanan 1 No’lu
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne bakabilir. Orada Ekonomik İşler Olağanüstü Hal
Komisyonu adlı bir kurulun 3213 Sayılı Maden Kanunu’nun 7’nci Maddesi’ne
eklendiğini görecektir. Kanuna göre, bu kurulun aldığı her karar kamu yararı
sayılıyor. Peki bunu niye yaptılar? Onun cevabı da 2015’te aynı maddede yapılan
değişiklikte yatıyor: Özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban hayatı
koruma ve geliştirme sahaları, muhafaza ormanları, kıyı kanunu ile korunan
bölgeler, 1’inci derece askeri yasak bölgeler, 1’inci derece SİT alanları dahil
aklınıza gelebilecek her yerde madenciliğe izin verildi. Böylece son engeller
de kurul sayesinde aşılmış oldu. Kurulun oluşturulmasından sekiz gün sonra
Resmi Gazete’de 616 maden sahasının başkanın imzasıyla ihaleye açıldığı
duyuruldu.
18 Şubat
2011’de Çanakkale’de düzenlenen toplantıda Maden İşleri Genel Müdürlüğü Daire
Başkanı Mehmet Tombul, “Adamlar dağı sırtlayıp götürecek değil ya” diyordu.
Bugün sadece Kaz Dağları ve çevresinde arama/işletme olarak 900’e yakın maden
ruhsatı verildi. Dağı götürmek bir yana, anlaşılan dümdüz edecekler!
Bütün bunlar
ülkenin ne kadar kaynağı varsa etrafına ürkütücü bir rant ağının örüldüğünü
gösteriyor. Bu ağın basit bir haritasını merak ediyorsanız eğer, tek bir adrese
bakmanız kafi: Encon Çevre Danışmanlık Şirketi. İnternet sitesinde gelecekte bu
ülkeyi kimler mahvetti diye soranlara gösterebileceğiniz koca bir liste
duruyor. Encon ne mi yapıyor?
Çevreye,
ormanlara, sulara, tarihsel ve kültürel mirasa zararlı hangi proje varsa, yasal
olarak önünü açıyor. Hemen her projede karşımıza çıkan Çevre Etki Değerlendirme
(ÇED) raporlarını hazırlamakla yetkilendirilmiş Türkiye’nin ilk şirketlerinden.
1994’te kurulan şirket şimdiye kadar yerli-yabancı, maden, enerji veya otoyol
olarak onlarca proje için ÇED hazırladı.
Mesela;
2006’da İzmir’in su havzasını kirleten Nurol Holding’e bağlı TÜPRAG’ın
Efemçukuru’nda açtığı altın madeni için ÇED’i bu şirket hazırladı. Aynı
şirketin Uşak Kışladağ Altın Madeni’nde de imzası var. Yine on binlerce ağacın
kesildiği Manisa Çaldağı’ndaki nikel madeninin ÇED raporu da Encon’un. Tek tek
anlatmak sayfalar tutacağından kamuoyunun yakından bildiği bazı projeleri
hızlıca sayalım: Hasankeyf’i sular altında bırakan Ilısu Barajı, Eti Maden,
TÜMAD Madencilik, Eldorado Gold, Rönesans Holding, Nabucco Gaz Boru Hattı, Pera
Madencilik, Koza Altın, Limak, Dedeman Madencilik, Akenerji, GAMA Enerji, İÇTAŞ
Enerji, OMV, Yıldızlar Holding, Gebze-Orhangazi-İzmir otoyolu, İstanbul
Havalimanı… Ve Alamos Gold.
Projelerin
sonuçlarına bakıp çevreyi koruyan bir ÇED raporuna imza atılabileceğini düşünen
var mıdır? Çevre Bakanlığı’nın yetkilendirdiği böyle 337 özel şirket daha
bulunuyor. Devletin üstlenmesi gereken denetleme işinin dahi bir rant kaynağına
dönüşmesi, yer altına kurulan tezgahın boyutları hakkında fikir veriyordur.
***
Sermayenin ekonomik krizlere bakışını
özetleyen veciz bir söz vardır: “İyi bir krizi asla boşa harcamamak lazım.” Şu
anda iktidarın ve şirketlerin yaptığı da budur. İşsizlik ve yoksulluğun,
ekonomik sıkıntıların yarattığı vasat iklimi bir yağma bayramına çeviriyorlar.
Kaz Dağları bu nedenle hayati bir simgedir. Yerin üstü ve altını kuşatanların
yol açtığı/açacağı yıkımın Guernica tablosudur. ‘Hırsızlar rejimi’ne karşı
direniş hattıdır. Dağ düşerse, halk da düşecektir…
Yorumlar
Yorum Gönder