Aylin Onart yazdı / ARADIĞINIZ KATİLE ŞU AN ULAŞILABİLİYOR!


Gündem, kapak tutmayan bir kaynayan kazan misali... Yazmak için gündemdeki konuların birbirini kovalama hızını yakalamak ne mümkün. Özellikle İzmir’deki orman yangınlarını derinlemesine ayrıca ele almalı ancak, 5 bin hektara yayılan yani bir Karşıyaka ilçesi büyüklüğüne tekabül ettiği belirtilen yangınlarımızın  külü soğumadan yine bir kadın vahşeti gündeme oturdu.
Kadına vahşet...
Evet “kadına şiddet” yeterli gelmeyen bir ifade artık, “kadına vahşet” var memlekette...
Vahşet, eylemden ziyade bir zihniyet. Sadece eylemi gerçekleştirene ait bir zihniyet değil. Bu vahşice eylemleri, cinsiyet ayrımcılığını, cinsiyet eşitsizliğini, şiddeti açıktan veya kamufle halde savunan herkestir katil... Ve azınlık da değildir. Toplumun çoğunluğudur katil. Bu vahşeti ve her tür vahşeti kınayanların içinde çoğunluktur.
Çoğunluktur çünkü hakim kılınmaya çalışılan zihniyet bir tarafa, kullanılan dil, ezelden beri atasözlerinden küfrüne kadar “kadın” üzerinden oluşturulan,  peşi sıra yıllardır getirilen politik uygulamaları yetersiz olan, boyna takılan kravata bakarak ceza indirimi veren, rızası var denilerek tecavüzü, şiddeti uygulayanın tarafında duran adil yargılama sistemi çürüyüp çöken, kadını sürekli aşağılayan, kadın için şiddeti makbul gören, çocuk yaşta evlendirilen, çocuk yaşta hamile kalan, okutulmasına izin verilmeyen kız çocuklarının günden güne artmasına neden olan oluşumlara destek veren, ses çıkarmayan, görmezden gelenlerin, eğitimli/eğitimsiz her profilden erkeğin özel/iş/sosyal hayatındaki kadına fiziksel veya psikolojik şiddet uygulayanların ve buna sessiz kalanların hakim olduğu bir toplumda yaşıyoruz.  Cam tavan sendromu bile eğitimsiz profile özgü değil malumunuz.
Sözün özü, aradığımız katile bu an ulaşılamıyor değil, aslında her an ulaşılabiliyor, nereye bakacağımızı fark ettikten ve bildikten sonra... O yer kendi içimizden başka bir yer değil...

* * *

Zihniyet, eğitimsizlik, dinsel nedenler, gelenek görenekler ve nihayetinde elbette kadınlara karşı ayrımcılığı körükleyen, içselleştiren politik yaklaşımlar, uygulamalar belirleyicidir, her zaman. Bir kere, neden bu konuya dair hazırlanıp meclise sunulan hemen her önerge reddedilir? Geri çevrilir? Neden?  İzah edebilen var mıdır bizi yönetenlerin ve bu önergeleri reddedenlerin içinde?
Niçin şiddeti önleyici, kadını güçlendirici politikalar geliştirilip, uygulamaları                 bir an önce hayata geçirilmez de, çağ dışılığı bir tarafa, verenin akıl sağlığını ve ahlakını sorgulatan fetva adı altında ipe sapa gelmez sözlere, kadının nasıl dövüleceğini ekranlarda anlatan sözde vakıf başkanlarına, uzman adı altında paketlenip sunulan meczuplara göz yumulur?
Nedir yıllardır kadınlarla zorunuz?

* * *

Hemen her televizyon kanalı öyle diziler, öyle filmler yayınlıyor ki bu sektörde sanki sadece şiddet içeren film veya dizi türü var. Türkiye’nin en tarafsız haberlerini yayınladığını ileri süren, haberciliğini “Türkiye’nin demokrasi meydanı” gibi tabirlerle öven kanalda bile şiddet içerikli diziler hakim.  Aklınızdan zorunuz mu var nedir, yoksa biri mecbur mu bırakıyor sizleri, topluma sadece bu tür diziler, filmler yayınlayacaksınız diye? Gündüz kuşağı programlarının hali ise içler acısı; “Gelinim sensin”, “En iyi benim”, “Sosyetik ev kadınları”, “Gardrop Savaşları” ve benzeri erkeklere kendini beğendirme derdinden başka amacı olmayan vasat ötesi akla ziyan altıncı sınıf kuşak programlar...
Şarabı, içki kadehini, sigarayı buzlayan zihniyet, şiddeti buzlamayı bırakın  açık seçik veriyor, kadın erkek tüm oyuncular dizinin başından sonuna kan revan içinde... Dizi konuları, senaryoları vasatlık abidesi... Yetişkinlere hitap eden dizilerin, filmlerin çoğu, henüz abaküsle sayı sayan çocuk zekası seviyesinde...
Üstelik memlekette al gülüm ver gülüm usulü işleyen sözde ödül törenlerinde, televizyon ödülleri de verilir bu şiddet içerikli dizilere... Tek tük insan sevgisi ve gelişimi, kadının güçlü duruşu üzerine kurgulanmış dizileri tenzih edelim.  Çölleşen televizyon ekranlarında vaha misali onlar.
Hele bir de sadece kadına şiddete değil, siyasette, iş yaşamında, sosyal yaşamda kadının daha fazla varlık göstermesinden memleketteki her soruna değin çözüm arayan ama bunu sadece erkek konuklarla ve hatta sunucusunun dahi erkek olduğu sözde televizyon programlarında tartışan kanallar yok mu, tam bir okul münazarası kıvamında...

* * *

Biraz derinlere inersek, genel inanışa göre kadının “ademin kaburgasından erkek için yaratılan” diye tariflendiği bir tanım cümlesine kadar uzanır ve de konunun                  bu cümle üzerine temellenip yeşertildiği bilinir. Tabi tam karşısında oturan da evrim teorisi...
Her kim neye inanırsa inansın sonuçta ucu dinlerin de neden ve nasıl oluştuğuna kadar uzanır. “Ademin kaburgasından erkek için yaratılan bir kadın...”  Düşünün gerisini...
Bir de; “Şiddetin kadını erkeği yok, erkeği tahrik etmesinler madem, erkek de psikolojik baskı altında, erkekler de kadınlar tarafından öldürülüyor, erkeğin adı yok, erkek cinayetlerini de görün” diye feveran eden erkek kafası var.

* * *

Sanırsınız ki kadın-erkek konusunda yüzyıllardır terazi her daim dengede duruyor, öyle bir kafa... Niye görülmesin? Bu bir rövanş zihniyeti mi siyasetteki gibi?      
Şiddetin elbette kadını, erkeği, çocuğu, hayvanı, ağacı, bitkisi, hiçbir cinsi,                       türü olmaz, olamaz, şiddet şiddettir. Konuya kadına şiddet, erkeğe, çocuğa şiddet değil “insan hakları” çerçevesinde yaklaşılmasına kimin itirazı olabilir? 
Ancak yüzlerce değil binlerce yılın eşitsizliği söz konusu... Kadına yönelik şiddet, başlı başına gittikçe artan hem toplumsal bir problem olarak nitelendirilen                            hem de cezai yaptırımları olan hukuki bir olgu...
Bu olguyu yok mu sayalım, ne yapalım? Hukuk sosyolojisini, sosyo-kültürel araştırmaları, sosyolojik analizleri, hukuksal düzenlemeleri bir tarafa bırakıp meşrulaştıralım mı kadına yönelik şiddeti?
Binlerce yıllık süregelen cinsiyet ayrımcılığını kazıyıverin madem bakalım, nerelere gideceksiniz? Önce yaşadığımız toplumu doğru tanıyıp, anlayıp, dünyanın gittiği yönü de görüp öyle değerlendirme yapalım. Yoksa sözlerimizin hiçbir karşılığı olmaz. Konuşmuş olmak için konuşur dururuz. Zaten her konuda malumat sahibi olan bir toplum değil miyiz?
Dolayısıyla bu şekilde düşünen erkekler; “Yok ben her şeyi biliyorum” diyorsanız da sizin için yapacak hiçbir şeyimiz yok zaten. Sizi o atmosferinizde bırakalım, rahat rahat her şeyi bilmeye devam edin.

* * *

Hadi bir rakam da verelim, zira ölçmediğimiz hiçbir şeyi yönetemeyiz. Sadece bir önceki yıla bakalım, 2018’de 440 kadın öldürülmüş, 317 kadına cinsel şiddet uygulanmış. Kim tarafından? Erkekler... Neden öldürülmüş?  Kadının; eş/anne/kız çocuk/sevgili/kız kardeş olma gibi “cinsiyeti nedeniyle taşıdığı kimlikten dolayı” erkekler tarafından öldürülmüş.  

* * *

 “Sadece bu nedenle” kadınlar tarafından öldürülen erkek sayısını ve kadınlar tarafından cinsel şiddet uygulanmış erkek sayısını da siz bir araştırıverin.  Yanına “çocuk yaşta” gelin değil damat yapılan oğlan çocuklarına dair rakamı, oğlan çocuklarına yönelik cinsel şiddet rakamlarını da iliştiriverin. 
Biz de bir görelim: “Erkekler de kadınlar tarafından öldürülüyor, diyerek “kadına şiddetin” ayrı olarak başlı başına ele alınmasını uygun bulmayan bey kardeşlerimiz(!) 
Hazır vesile olacakken erkekler tarafından, aldatılma şüphesi, kadının boşanma isteği, erkeğin barışma isteğinin reddi ve namus/töre gibi öldürme bahaneleri  bir tarafa, bakalım yemeğe salça koymadığı veya telefon şifresini vermediği için kadınlar tarafından öldürülen erkeklerin rakamları da çıkacak mı karşımıza, öğrenmiş olalım.
 Akıl var izan var. Bir de aklıselim olmak var. Nedir o, sağduyu sahibi olan yani doğruyla yanlışı ayırt edebilen var. Burada ne bir mukayeseye tabi tutulacak, ne rakamlar arası yarış yapılacak, ne de kadına şiddeti meşrulaştıracak, hafifletecek herhangi bir duruma meydan vermek var. Yok öyle bir durum, kusura bakmayın. Sadece gerçekler var, bilmediği, anlamadığı, yaklaşım geliştiremediği ve öğrenirse kendisinden daha güçlü olacağını düşünerek her anlamda kadından korkan erkek zihniyetinin günden güne artan kadın katliamları var, hukuki olarak cezai yaptırımları da hukuksal düzenlemeleri de olan ama hem yaptırımları hem de uygulaması yetersiz kalan bir “kadına şiddet olgusu”  var.

* * * 

Kadınların durumunu, yaşadıkları hissiyatı ve mevcut toplumsal iklimi hissedemeyen erkeklerin daha net görebilmeleri ve hissedebilmeleri için, yetiştirilişten yani çocukluktan yetişkinliğe erkeklerin bu toplumda kolaylıkla yapabildiklerini, bu kez kız çocukları üzerinden, kadınlar üzerinden sıralayalım:
Kız çocuk küfreder, anne baba “Hadi kızım amcaya, teyzeye küfret bakalım” diyerek kız çocuğunu teşvik eder, küfredince övünür, alkışlar, “aferin kızım” der.
“Göster pipini amcalara, teyzelere” sözü erkek çocuklar için asla geçerli değildir;  “Göster kukunu amcalara, teyzelere” diyerek yine anne babalar kız çocuklarını gururla teşvik ederek yetiştirir.
Kız çocukları yatağını toplamaz, bulaşık yıkamaz, evi silip süpürmez,                                erkek kardeşine su getirmez, geç saate kadar sokakta oynayabilir. 
Erkek çocuklardır, yatağını toplayan, bulaşık yıkayan, evi silip süpüren, kız kardeşine su getiren,  geç saate kadar sokakta oynamasına izin verilmeyen....
“Aslan kızım, yiğit kızım, koçum benim, helal her şey sana!” nidaları içinde büyütülür her daim kız çocukları...
Kızlar ergenlik dönemiyle birlikte flörtüne, sevgililerine dair ailesiyle rahat rahat ağız dolusu konuşur, sıkılıp çekinmeden  gezer tozar, kolaylıkla flört, sevgili değiştirir, hiç yadırganmaz, hatta yapmazsa yadırganır. Ve sonrasındaki yaşamı boyunca kadınlar, erkeklerle rahatlıkla ilişkiye girebilir, çok doğal karşılanır kadınlar için, yanlış algılanmaz ve yanlış anlaşılmaz. Kadındır yapar, kadının elinin kiridir çünkü...
Kötü yola hep erkekler düşer, kadınlar kötü yola düşmez, erkeğe mahsus bir durumdur.
Bazı çevrelerde erkeklerin eli sıkılmaz, erkekler, karısından babasından izin almadan çalışamaz, kariyer yapamaz, toplum içinde adım atamaz.
Erkekler şort, atlet vb açık saçık giyinip sokağa çıkamaz, kadınların rahatsız edici talepkâr ve saldırgan bakışlarına maruz kalır, sözel veya fiziksel taciz edilebilir. Hatta bu tacizin sonu erkeklerin tecavüzüne ve ölümüne varabilir. Kadınlar ise,   her istediğini giyip sokağa çıkmakta özgürdür, taciz bir tarafa rahatsız dahi edilmez.
Erkek kısmı hele gece vakti sokakta dolanmaz. Ölüm dahil, başına her türlü badire gelebilir. Kadınlar gece gündüz istediği saatte, istediği şekilde sokaklarda olmakta özgürdür, bunun için kimseye hesap da vermez.
Erkekler, istemediği kadınla zorla evlendirilebilir, bu konuda seçim yapma, söz söyleme hakkı yoktur. Erkeğin babası, abisi, amcası ne derse odur. Kadın evlenirken, erkek evine “istemeye” yani “erkek almaya” gidilir.
Kadınlar istediği erkekle birlikte olur, evlenir, kimse karışmaz. Hatta kadınlar evliyken aynı zamanda sevgilileriyle de yaşayabilir. Aynı anda karısı ve çocuklarıyla birlikte bir evde, sevgili ve/veya sevgilileriyle başka evde ve/veya evlerde yaşayabilir.                      İsteyen kadın, kocasıyla birlikte ayrıca 4 erkek kumayla da aynı evde yaşayabilir. Kadınlar ayrıca resmi nikaha gerek olmadan nikahsız veya sadece imam nikahıyla da erkeklerle birlikte olabilir.

* * *

Kadınlar herkesin içinde yüksek sesle uzun uzun kahkahalar atabilir, rahat rahat gülebilir. Öyle herkesin içinde, içinden geldiği gibi kahkaha atamamak ve gülememek, bu nedenle yadırganmak, ayıplanmak erkeklere mahsustur. Zira erkek iffet sahibi olur.
Çalışma hayatında da kadınlar tarafından tacize uğrayan, patronundan, müdüründen fiziksel veya psikolojik şiddet gören hep erkeklerdir.
“Erkek midir, oğlan mıdır nedir” zihniyeti, “Kadın mıdır kız mıdır nedir” diye kadınlarda asla karşılık bulmaz.
“Erkek hizmet edendir”, “Erkeğin fıtratında kölelik vardır”, “Oğlunu dövmeyen dizini döver”, “Erkeğin sırtından sopayı kucağından sıpayı eksik etme”,  “Erkek köpek kuyruk sallamadıkça, dişi köpek yanaşmaz”,  “Erkeğin saçı uzun, aklı kısadır”, “Erkek yalanmazsa dişi dolanmaz”, “Kız doğuran övünsün, oğlan doğuran dövünsün”, “Kız büyür koç olur, oğlan büyür hiç olur”, “Kadının okumuşu kadı, erkeğin okumuşu cadı olur”,                  “Zemheriden sonra ekilen darıdan, karısından sonra kalkan kocadan hayır gelmez”, “Bekara koca boşamak kolaydır” gibi benzeri atasözleri toplumumuzda hiçbir zaman kadınlar için değil,  hep erkekler için dillendirilir.
Erkeklere dair kullanılan “eksik pantolon”, “herif gibi konuşma” ve “herif gibi gülme” tabirleri, “eksik etek”, “karı gibi konuşma” ve “karı gibi gülme” şeklinde asla kadın için karşılık bulmaz, kadınlar için kullanılmaz, erkekler için geçerlidir.
Erkek yerine bay/bey/ yanlış kullanımı toplumda yaygındır; bay doktor, bay şoför, bey girişimci, bay milletvekili, bey kardeşim, bay yazar, bey üyeler gibi yaygın       dil yanlışları kadın için geçerli değildir. Bayan doktor, bayan şoför,  hanım girişimci, bayan milletvekili, hanım kardeşim, bayan yazar, hanım üyeler gibi erkeklere dair yanlış kullanımlara kadınlar asla maruz kalmaz. Kadın kadındır. Doktordur, şofördür, girişimcidir, milletvekilidir, yazardır, sadece ve sadece kadındır.

* * *

“Oğlanlık soyadı” da sadece erkeğe mahsustur, kadın için “kızlık soyadı” yoktur.
Bilim kadını, kadınakıllı, kadından sayılmak, kadın gibi kadın, kadın yerine koymak” gibi tabirler erkekler için de geçerlidir.  Mesela, erkeklere “bir işi adamakıllı yap değil, bir işi kadınakıllı yap” denir yıllardır.  Bilimle uğraşan kişi erkek de olsa dilde kullanım, bilim kadınıdır. Sözü dinlenene, sözü geçene de yıllardır “adamdan sayılmak” değil, “kadından sayılmak” denir.
Cümlenin sonuna “amk” konulmayan ve ananı s....yim, o..... çocuğu gibi seksist küfürler, asla kadın üzerinden oluşturulmayan şimdiye dek hiç duymadığımız küfürlerdir. Ancak cümlenin sonuna “snk” konulmayan ve babanı s....yim,  p...venk çocuğu” gibi küfürler yıllardır erkekler üzerinden şekillenir, bu küfürler ağız dolusu sarf edilirken erkeklerin bi’tarafı kalmaz.

* * *

Her gazetenin mutlaka kadınların göz zevkine hitap eden “çıplak erkek” görseli kullandığı logo yanı veya arka sayfa yakışıklısı vardır.
Kadınlar sosyal medya hesaplarından rahatlıkla seksi, yapılı, adaleli, endamlı, yakışıklı  “çıplak erkek” görselleri paylaşabilirler, hiç çekinmezler, yadırganmazlar. Farklı sıfatlarla asla tanımlanmazlar. Erkekler bu konuda aynı rahatlıkta ve serbestlikte değildir, hemen farklı sıfatlarla yaftalanırlar.
Yıllardır erkeklere yönelik basılmayan porno dergileri de kadınlara yönelik erkek çıplaklığı öne çıkarılarak hazırlanır ve basılır. Kadınlar yıllardır bayilerden  bu dergileri hiç çekinmeden rahatlıkla alıp, okur, bakar, inceler.
Ev hegemonyası kadına aittir, kadının her türlü ihtiyaçlarının karşılandığı yerdir, erkek de kadının malıdır. “Baba” olmayan, erkek sayılmaz, zira erkek babadır, babalık üzerinden tanımlanır. Erkeği illa evde görme isteği hakimdir. Çalışması istenmez. Erkeğin yeri, karısının ve çocuklarının dizinin dibidir.
Kadın rahatlıkla boşanır, kimseye hesap vermez ve boşandıktan sonra çekinmeden ister anne-baba evine gider, isterse kendi evinde tek başına yaşar. İsterse boşandıktan sonra başka bir erkekle kolaylıkla evlenebilir veya evlenmeden  aynı evde yaşayabilir. Erkek ne yazık ki böyle imkanlara sahip değildir.
Kadın boşanmak istemezse veya boşanmak ister de kocası istemezse, kocasına her türlü şiddeti uygulayabilir. Hatta gözünün yaşına bakmadan öldürebilir. Çünkü erkek, kadının namusudur. 
Yeterli mi?
Bilmem hissedebildiniz mi beyler?
Devamını sizler getirin.
Nasıl, bir ferahlık geldi mi ruhunuza? Hoşunuza gitti mi?
Gitmedi değil mi? Gitmemesi lazım, zira olması gereken bu da değil elbette...

* * *

Olması gereken kadın-erkek el ele yükselmek, kadın erkeği, erkek de kadını yükselterek...
Ancak şiddetin, ayrımcılığın körüklendiği, post truth’un yalan sözcüğü ile karşılık bulduğu bir ortamda, acaba bu konuyu ele alıyormuş gibi, çözümlüyormuş gibi yapmadan, türlü bahanelerle ötelemeden, çözüme dair meclis önergelerini reddetmeden, sadece lafta kalan “kadına ve çocuğa karşı şiddette yeri göğü inletmemiz lazım” gibi sözlerle, verilen demeçlerle ne kadar sahici  olabiliriz?                                                                       
Ne kadar kadına şiddet sorununu aşar da, kadınından erkeğine ve çocuğuna konuyu “insan hakları” seviyesinde değerlendiririz?
Son yıllarda artan kadın ölümlerinde; acaba siyasilerin, bizi yönetenlerin aşağıda sadece bir ikisi sıralanan sözlerinin, yaklaşımlarının, bu sözleri düşünüp sarf eden zihniyetlerinin hiç etkisi yok mudur? Öldürülen kadınlar gündeme geldiğinde                           bu sözlerini hiç düşünürler mi acaba?
“Annesi tecavüze uğruyorsa, çocuğun suçu ne? Annesi ölsün!”
“Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Kadına şiddet abartılıyor.”
“Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor.”
“Kadın iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak.”
“Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar.”
“Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek.”
“Bayanlara evdeki işler yetmiyor mu?”
“Tecavüzcü, kürtaj yaptıran kadından daha masumdur.”
“Annelerin, annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir.”
Bu sözleri de erkek üzerinden siz sıralayıverin üşenmezseniz.
Mesela deyin ki;
“Babası tecavüze uğruyorsa, çocuğun suçu ne? Babası ölsün!” deyin.
“Baylara evdeki iş yetmiyor mu?” deyin.
“Erkekler okuyunca, kızlar evlenecek erkek bulamıyor.” deyin.
Bunca sözün üstüne bence hiçbir şey demeyelim.
Utanabiliyorsak, sadece utanalım.
Yoksa kadın bu zihniyeti çözümlemek için kendine yaşam alanı açma yollarını düşünüp arar, konuya kafa yorar, çalışır, kendini geliştirirken, erkek yerinde sayar, zihniyetini güncellemez, bireysel gelişimine gerek görmezse, kendini her şeyi bilen olarak görürse, zor.
Bakınız dünya nereye gitmiş, köşeli zihinlerinizi yuvarlayın artık, üretilen kadın robotlara da mı aynı zihniyetle yaklaşacaksınız yoksa?

* * *

Sakın ola ki; bazı erkeklerin ve kadınların daha “kadın” sözcüğünü doğru kullanamadan “adam” sözcüğü yok efendim “insan” anlamındaydı, yok efendim bu erkekleri kadınlar yetiştiriyordu, yok efendim evi geçindiren erkektir, yok efendim ataerkil toplumuz ve türevi nuh nebiden kalma yorumlar yapmayınız, dükkan kapalıdır.
Bu bir kadın sorunu değil, erkek sorunu... Her şeyden önce kadınlarla konuşmayı, anlaşmayı ve anlatmayı öğrenmesi ve kadınlardan korkmaması için erkeklere yardımcı olalım. Erkekler de terk edilebilirler, vazgeçilebilirler, istenmeyebilirler, tıpkı kendilerinin “hayatlarındaki” kadınları terk edebildikleri, kadınlardan vazgeçebildikleri ve kadınları istemedikleri gibi... Bunu öğrenmelerine yardımcı olalım. Kadın Sığınma Merkezi yerine Erkek Islah ve Eğitim Merkezi açılsa şiddet uygulayan kaç erkek acaba gönderilir veya kendiliğinden gider, ne dersiniz?
Dolayısıyla sadece kadınlar değil,  en başta erkekler olmak üzere sorunu kadın-erkek birlikte çözmeye yönelik ne yapılması gerekiyorsa sadece onu düşünelim ve uygulamaya konulması için çaba sarf edelim. Kadına şiddetle mücadele için verilen önergeler mecliste reddedilmeden, bilakis kadını destekleyici politikalar ve yasal düzenlemelerin yapılıp derhal uygulamaya konulması için kadın-erkek yılmadan, bıkmadan, usanmadan ve hiç vazgeçmeden ısrarcı olalım. Kadın boşanmasın diye komisyonlar kurmak yerine kadını, erkekle eşit uygulamalar seviyesine taşıyacak komisyonlar kurulmasını sağlayalım.  Istanbul sözleşmesinin gecikmeden devreye sokulmasına kadın-erkek destek verelim.
Adaletsiz yargılamaların erkekten yana değil, “olması gerektiği gibi” suçlu erkeği caydırıcı mahiyette uygulanmasında, cezai müeyyidelerin adil bir şekilde tıkır tıkır işlemesinde ısrar edelim, takipçisi olalım, peşini bırakmayalım. İdamla, asmakla kesmekle olmaz bu işler, önce adalet...       
Ve “olmazsa olmaz” ahlak...
Ekonomide, siyasette, eğitimde, iş dünyasında, kültür sanatta, sosyal yaşamda “ahlak” en üst seviyede tutulmadan, bireyden, aileden başlayarak toplumun her kesiminde ahlak düzelmeden ne ekonomi düzelir, ne adalet gelir, ne eğitim, ne başka bir konu, ne de şiddet...

* * *



Her kadın katliamından sonra böyle sel olup günlerce yürürüz, 3-4 gün bağırıp konuşuruz, sonra unutur normal hayatımıza devam eder, geçeriz.
Kadın erkek tüm illerde  toplanıp meclise değil fizana yürüsek nafile... Uygulama göremedikten sonra her tepki samimiyetsizdir. Bu saatten sonra eyleme geçirilmeyen her söz, samimiyetsizdir. İkiyüzlülüktür.
Kadına şiddeti önlemeye karşı sadece sözde kalan, hayata geçirilmeyen  her uygulama, katledilen kadınlarımıza karşı yapılan, bu ülke kadınlarına karşı yapılan hainlikten, cinsiyet kırımından başka bir şey değildir.
Emine Bulut’tan sonra kaç kadın katledildi, üzerinden bir günü bırakın birkaç saat dahi geçmeden... Münevver Karabulut, Özgecan Aslan, Şule Cet ve diğer katledilen binlerce kadınımızın ardına yeni kadın isimlerini sıralamakla mı geçecek ömürler?
Meselenin kökü mü dediniz?
Efendim?
Duyamıyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zilli adıyla çıkan biranın sonucu: #EfesBoykot

1 fotoğraf 1az bilgi / Filiz Akın, Ayhan Işık, Vahi Öz, Öztürk Serengil KADIN BERBERİ

Adres: @AkpCocuklari / Feyzi Hepşenkal