İnce ince Muharrem İnce / Feyzi Hepşenkal
Eskiden
siyaset yazmaya bayılırdım.
Artık
yazarken bayılıyorum!
Yine
de “ha gayret” dedim, elimden geldiği kadar empati kurmaya çalıştım Muharrem
İnce ile.
Tamam.
Bir
yanda dargınlık, kırgınlık var..
Diğer
yanda, içinde yanan ateş.
Varmak
istediği ama elinden kayıp gitmiş gibi görünen bir hedef.
Hepsinin
üzerine, CHP Kurultayı’ndaki “Cumhurbaşkanı adayı olmuş, milyonları bir araya
getirerek görkemli mitingler yapmış birinin öylesine kenara itilmiş bir
görüntüye mahkum edilmiş” hali de gelince…
Kızgınlık
hissi kabarır, “Ben sana gününü gösteririm” tepkisi açığa çıkar iyice.
Bütün
bunlar anlaşılabilir, gayet insani şeyler.
* * *
Fakat
şu da var ki, Muharrem İnce gibi “memleketi yönetme” iddiası, tutkusu, ihtirası
olan kişilerin; daha sakin, akılcı ve büyük resmi görebilen düzeyde bakış
açısına sahip olması gerekmez mi?
Bir
dur, ne olur.
Yaşanmış
benzer olayları hatırla.
Şaşmazlığı
defalarca kanıtlanmış temel olgulara tekrar tekrar ve iyice bak.
Her
şey bir yana, şu söz, Kuzey yıldızı olsun çıkmaya niyetlendiğin yolda:
“Taş
yerinde ağırdır.”
* * *
Hatırlıyorum
da, “İnce ince Yasemince” 1995 ve 1996 yıllarında fırtına gibi esmişti
ekranlarda.
Hani
neredeyse, Sürahi Hanım’la yatmış, Kakılmış’la kalkmıştık o zamanlar.
Hamsiye’yi
de, Şehvet Abla’yı da, Alican’ı da çok sevmiştik.
Başbayan’a
olan kızgınlığımızı, kahkaha ile dışa vurmuştuk.
Jeneriğindeki
nakarat ise marş olmuştu dillerde:
“Dertlerimizi
içimize attık,
kahkahalardan
buket yaptık,
üstüne
biraz hüzün kattık.”
* * *
Aradan
geçti 25 yıl ve şimdi geldik Muharrem İnce dönemine.
Dert
çok yine.
Hüzün
ise her zamankinden bol.
Fakat
kimsede kahkaha atacak hal yok.
O nedenle ciddi kararlar vermeden önce hem ince ince, hem derin derin düşünmek şart.
Yorumlar
Yorum Gönder