“Yuh olsun bana!” / Feyzi Hepşenkal




Oruç Aruoba’yı yitirmek kadar acı olan, onun yazdıklarından habersiz olmak mıdır, diye düşünüyorum.
Belki de veda ederken dünyaya, hakkında çıkan çıkacak haberleri gören, okuyan kimileri “Kimdi o?” diyecekler.
Ardında neler bıraktığını merak edenler buldukça, ulaştıkça onun satırlarına, dizelerine…
“Ol An” kitabından, örnekse “Havada” şiirini okuyunca:

“Burada
duvar ile direk
arasında asılı,
sallanıyorum.

Kenarlarım yırtık
parçalarım sarkık
İçim patlak.

Burada
geçmiş ile gelecek
arasında gerili,
sallanıyorum.

Saatlerim çarpık
günlerim çatlak
yılım yitik.

Sözcükler gelip geçiyor içimden
anlamsızlığa doğru,
eylemler geçip gidiyor elimden
çaresizliğe doğru.

Boşalıyorum
burada
hiçlik ile yokluk arasında.”

“Yuh olsun bana” diyecekler midir acaba?
Desinler, demeliler.

* * *

“Hani” adlı kitabını da açsınlar, okusunlar:

“Yokluğun kıyısında duruyoruz
Sönük gözlerimiz, yanık ellerimiz
Hiçliğin düşünü kuruyoruz
Serin sözlerimiz, gergin tellerimizle.”

Desinler sonra:
“Yuh olsun bana…”

* * *

 “Yürüme” adlı kitabından, şu dizeleri okusunlar mesela:

“Neyiz ki biz?
İlk ışınları görününce güneşin,
Kaparız tepenin gözkapaklarını.
Çam değiliz ki, kollarımız açık,
Ürpererek karşılayalım donuk ışığı.
Gölgeler kısalınca çıkarız ortaya,
Açıklıktır, aydınlıktır aradığımız,
Parlaklıkta bulur gücünü görüşümüz.
Tanımayız alacakaranlığı delen,
Tepelerin arasından seçen bakışı.
Kör olmuş ışıktan gözlerimiz.
Gündüz yarasalarıyız biz.”

Haklarıdır “Yuh olsun bana” demek.
Desinler.     

* * *

Veya “Uzak” kitabının girişindeki şu cümleler…

“Kişinin yaşamı, uzaklıklar ile yakınlıklar arasında yürür: kişi, ne yaparsa yapsın, hep, ya, birşeylere —birilerine— yaklaşıyor, ya da birşeylerden —birilerinden— uzaklaşıyordur — hiçbir zaman, biryerde —birileri ile birlikte—, duruyor değil: hep yürüyor...
Bu bilinç, zor. Canlı tutması, zor: nelerden —kimlerden— uzaklaştığını —uzaklaşmakta olduğunu— düşününce, kişi, neleri —ne çok kişiyi— yitirdiğini anlar------gittikçe, daha fazla... Ama, o, şimdi uzaklaşmakta olduklarına bir- zamanlar ne denli yakın olduğunu düşününce de, neleri —ne çok kişiyi— kazandığını anlar.”
Dedirtmezse ona; “Yuh olsun bana…”
“Tavşan Besleyene Kılavuz” bölümündeki 30 tavsiyeden bazıları, dedirtecektir sonunda:

·         Tavşan besleyen, havuç da yetiştirmelidir.
·         Tavşan besleyen, evinin içindeki bütün geliş-gidişlerini, gerçi hiçbir yargıda bulunmadan, izleyen; ama, sürekli üzerinde tuttuğu gözüyle çok temel bir talepte bulunan, bir canlı ile birlikte yaşamayı, onun varlık talebini hesaba katmayı da, öğrenmelidir.
·         Tavşan besleyen, ortalık fazlaca uzun bir süre hareketsiz kaldığında, hemen şüphelenmelidir: ya halıların püskülleri, ya balkondaki bitkiler, ya da kurumaları için kitap yığınlarının üstüne, gazete kağıtlarına serdiği kereviz yaprakları, tehlikededir.
·         Tavşan besleyen, sevgiyi bilemeyen —bilmemiş ve bilemeyecek— bir canlıyı sevmeyi de göze almalıdır -gelip kafasını kalbinin üstüne koyunca- kızıltılı gözlerini gözlerine diktikten sonra da, yavaşça kapayıp, uyuyup kalınca...
·         Tavşan besleyen, yiyecek verdikten sonra kendisiyle hiç ilgilenilmemesine de alışmalıdır- tavşanının temelde ilgilendiğinin hiç de kendisi olmadığını bilerek...

* * *

Çaresi yok.
Oruç Aruoba’yı, onu kaybedinceye kadar tanımayanların, pişmanlığı büyük olmalı.

İşte “Tümceler” adlı kitabı…

“Renkler çekildi denizden
Bulutlar ürkek
Kayalar örtündü teker teker
Martılar tedirgin

Son bir kızıllık
Uzanıverdi koyu sulara
Ürperdi dalgalar
Parıldadı kayalık kara kara

Uçuk mavi şimdi deniz
Grilere dalmakta
Dalgalar hareketli yeniden
Karanlık umuduyla.”

* * *

Ve nihayet, “Kesik esintiler” adlı kitabından…

“Kavrulduk
biribirimizin
içinde,
pınara ulaşamadan.

Savrulduk
biribirimizin
dışına,
ışığa kavuşamadan.”

* * *

Hâlâ “Yuh olsun bana” demeyen varsa…
Diyeceğim şudur ona:
“Yuh olsun sana.”


Oruç Aruoba: 1948'de doğdu. 1973'ten başlayarak Hacettepe, Tübingen, Victoria-Wellington üniversitelerinde akademisyenlik ve öğretim görevliliği yaptı. 1983'te üniversiteyi terketti, çeşitli yayım kuruluşlarında çalıştı, yazı ve çeviri işleriyle uğraştı. Hume, Nietzsche, Kant, Wittgenstein, Rilke, von Hentig, Celan ve Başo'dan çevirileri vardır.


a3haber

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zilli adıyla çıkan biranın sonucu: #EfesBoykot

1 fotoğraf 1az bilgi / Filiz Akın, Ayhan Işık, Vahi Öz, Öztürk Serengil KADIN BERBERİ

Adres: @AkpCocuklari / Feyzi Hepşenkal