AKP çok vefasız... Koca başbakanı sıradan biri gibi ihraç ediyor
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlığında
gerçekleştirilen Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında, Ahmet Davutoğlu,
Ayhan Sefer Üstün, Abdullah Başcı ve Selçuk Özdağ’ın, ‘AK Parti
İçtüzüğü’ne aykırı eylem söz ve davranışlarında bulundukları’ gerekçesiyle
oy birliği ile partiden kesin ihraç talebiyle Merkez Disiplin Kurulu’na sevk
edildiği bildirildi.
MYK’dan çıkan ihraç talebi AKP Merkez Disiplin Kurulu’na
sevk edilecek. Ardından Disiplin Kurulu Başkanı Ahmet Aydın, kurulu toplayarak
ihracı istenen kişilerden sözlü ve yazılı savunma isteyecek. Disiplin
Kurulu’nun sözlü ve yazılı talebine belli bir süre içerisinde cevap gelmezse,
ihracı istenen Davutoğlu, Özdağ, Başçı ve Üstün’ün, parti üyelikleri otomatik
olarak düşecek.
Davutoğlu’na yakın Karar gazetesi, AKP Eski Ankara İl
Başkanı Nedim Yamal ile Eski İstanbul İl Başkanı Selim Temurci hakkında da
il disiplin kurullarının harekete geçeceğini öne sürdü.
Son bir ayda Davutoğlu ile AKP arasında neler olmuştu?
Davutoğlu, 18 Temmuz günü RS FM yayınında Türkiye’nin
kritik dönemi olduğu varsayılan 2015’deki siyasi gelişmeler hakkında
Cumhurbaykanı Tayyip Erdoğan hakkında “Bana, ‘Sen başbakan gibi görün
ama başbakan olma, başbakanmış gibi yap ama yetki kullanma’ dendi. Bunu
benden Cumhurbaşkanı istiyordu. Ben kendimi bilirim; benden her şey olur da
düşük profilli olmaz”demişti. RS FM, daha sonra Davutoğlu’nun konuk olduğu
programı tümden yayından kaldırmıştı.
Aynı yayında Davutoğlu, Mayıs 2016’da başbakanlığı
bırakmasıyla ilgili şöyle konuşmuştu: “Bırakmamış olsaydım çok çirkinleşen
bir siyasetin parçası haline gelirdim ve parti bölünürdü. Kararı gece yarısı
kalkıp tek başıma bir yere çekilerek aldım. Bu muameleyi ne kalbim, ne aklım ne
vicdanım kabul etti! Ne yaptım ben? Ter dökmekten, ailemi ihmal etmekten başka
ne yaptım.”
Davutoğlu, 24 Ağustos’ta da Sakarya Dostlar Platformu’nun
etkinliğinde yaptığı konuşmada, bildiklerini söylemesi durumunda, kendisini
bugün terörle mücadele konusunda eleştirenlerin insan içine çıkamayacağını
belirterek şöyle demişti:
“Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok
insan insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar,
açık söylüyorum. Neden mi? Gelin hafızanızı bir yoklayın. İleride bir
gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri
7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki dönem olacaktır. Başbakanlık görevini aldığım
zaman -bunu izah etmek zorundayım, kampanya dolayısıyla bu soruları aldığım
için- 6-8 Ekim olayları oldu. O olaylar esnasında çözüm süreci adı altında
Türkiye’nin kamu düzeninin nasıl yerle bir edildiğini görme imkanı bulduk.”
Bu sözleri Türkiye’nin gündemine oturan Davutoğlu, daha
sonra TV5 kanalındaki yayında dörtbuçuk saate yakın konuşmuş, sözlerine şöyle
açıklık getirmişti: “Kastettiğim şey şuydu: Beni eleştiren iki kesim
vardı. O dönem Meclis’te çoğunluğu olmayan bir başbakanım. 1 Kasım’dan sonra
zaten seçim kazanmış, terörle mücadelede her türlü riski alabilecek durumdayım.
O dönemi vurgulama sebebim şu: O dönemde AK Parti çoğunluğu kaybetti
düşüncesiyle HDP son derece tahrikkar tutumlar takındı ve PKK hazırlıklarını
fiili eyleme dönüştürmeye başladı. Koalisyon görüşmeleri sırasında HDP’yi bu
eylemlere destek vermekten çıkın ve sadece siyaset yapın diye uyardık. (…)Meclis’te
çoğunluğu yok, bu dönemi istismar edelim diye bütün terör örgütleri harekete
geçti. 23 Temmuz günü, ben güvenlik birimlerine talimat verdim. Terörle
mücadele emri verdim. Bütün kurumlar harekete geçti ve bir mücadele başladı.
Bu mücadelede beni şaşırtan, üzen iki tavır oldu. Birisi
MHP Sayın Genel Başkanı’na koalisyon için gittiğimde, açıkçası uzun dönemli bir
koalisyon olamayacağını görüyordum, ama terörle mücadele yürütürken MHP en
azından bu mücadeleye destek babında kısa dönemli bir seçim hükümetine, ona
vermezse Meclis’te bizim azınlık hükümetimize destek verir, böylece Meclis’ten
güç almış bir hükümet olacak mücadeleyi yürütürüz diye düşünüyordum.
Bu yaptığımız dört teklife; uzun dönemli koalisyon, kısa
dönemli seçime kadar koalisyon, azınlık hükümetine Meclis’te destek ve
Cumhurbaşkanımızın yönlendirilmesiyle gidilecek anayasal hükümete katkıda
bulunmak. Ve beni hayrete düşüren şu oldu: Bu kadar sert mücadelenin sürdüğü
dönemde MHP Genel Başkanı tekliflerime hayır dedi. Şimdi bunu demediklerini
iddia ediyorlar. O günkü kayıtlar var. Şimdi bana teröre destek verme
suçlamasında bulundular. Kimsenin bunu yapmaya hakkı yok, buna da izin vermem.
İkinci sitemim de kendi partimeydi. Siz Meclis’te
çoğunluğu olmayan bir Başbakan olarak, genel başkan olarak seçime giderken, ben
şehitlerimizi defnederken, terörle mücadele ederken siz Ankara’da oturduğunuz
köşelerden, il başkanlarını delegeleri arayıp, bana karşı (parti kongresi için)
imza topluyordunuz. Ankara’ya döndüğümde şunu söyledim: Milletimiz ateş
çemberinden geçerken sizinle MYK listesi müzakere etmem. Hangi liste çıkarsa
benim arkadaşım dedim. Yanıldığımı 6 Mayıs 2016’da fark ettim. Açık söyleyeyim
o refik ifadesi de onun içindi. Sitemim de bundan. Bunlar da yersiz
söylenmiş sözler değil.”
Yorumlar
Yorum Gönder